Blogumu açtıktan yaklaşık bir sene sonra, yani 2007 yılının sonuna doğru, arkadaşlarımdan birinin doğumgünü yaklaşınca, bir yemek blogu sahibi olarak pastasını yapmayı teklif ettim. O sıralar matcha yurt dışındaki bloglarda en sık sözü edilen malzemelerden biriydi ve daha önce matcha’lı herhangi bir şey tatmamış biri olarak tarif denemeleri yapmak için sabırsızlanıyordum. Gezdiğim bloglarda gördüğüm zümrüt yeşili pasta kremaları, üzerine siyah susam serpilmiş yemyeşil kekler ve daha bir sürü şey o kadar ilham vericiydi ki, arkadaşımın doğumgünü vesilesiyle ilk matcha’lı tarifimi yapmaya karar verdim.
Amerika’dan matcha getirt derken vakit kaybedince yeni bir tarif geliştirmektense güvendiğim bir cheesecake tarifini yapmaya koyuldum. O zamana kadar incelediğim tariflerde kullanılan matcha miktarı hazırladığım cheesecake’i hayalimdeki zümrüt yeşiline boyamaya yetmeyince, istediğim rengi tutturana kadar matcha eklemeye devam ettim. Elimdeki kutunun tamamını ekledikten sonra aklımda soru işaretleri oluşmadı değil ama doğumgünü için hazırladığımdan pişirdikten sonra tadına bakamadım. Pişirmeden önce harcı parmaklamayı da akıl edemedim.