• Birinci navigasyona geç
  • Skip to main content
  • Birinci sidebar'a geç
  • Alt alana geç

Cafe Fernando

  • HAKKIMDA
  • YEMEK KİTABIM
  • ÖLÇÜLER
  • ARŞİV
  • EKİPMAN
  • ENGLISH
A l'Etoile d'Or - Paris

A l’Etoile d’Or – Paris

Paris’te bir dükkana girdim, yanağımı nereye dayayıp uyuyacağımı şaşırdım. Dükkanın adı A l’Etoile d’Or, sahibi de 70’lerinde gencecik bir kız. Gencecik diyorum çünkü bildiğiniz pilili lise eteği ve hırka kombinasyonunu tamamlayan yandan örgülü sarı saçları, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve gözlerinden fışkıran ateşle benden bile genç duruyor.

Paris’teki ikinci günümde meşhur Moulin Rouge’un gölgesindeki Blanche metro durağının girişinde David Lebovitz‘le buluştuk. Yemek meraklıları David’in blogunu çok iyi bilir. Çikolatanın kitabını defalarca yazmış olan David uzun senelerdir Paris’te yaşıyor. Selimiye ve Bodrum‘da büyük keyifle okuduğum, Paris’e yolu düşen her yemek meraklısının baştan sonra okuması gereken, “The Sweet Life in Paris”, artık basımı durdurulmuş ve kullanılmış kopyaları altın değerinde olan “Room for Dessert”, tariflerin yanısıra dünyanın en iyi çikolatacılarının anlatıldığı “The Great Book of Chocolate” ve dondurma söz konusu olduğunda referans olarak kabul edilen “The Perfect Scoop” gibi kitapları var.

Tatlı kitaplarının yanı sıra Paris’te çikolata turları da düzenleyen David’le tanışmayı uzun süredir iple çekiyordum. Gitmeden önce e-mail attığımda nereye gitmek istediğimi sordu. Cevap günler öncesinden hazırdı: A l’Etoile d’Or. Gitmeden önce sayısız blogda fotoğraflarını incelediğim bu şeker ve çikolata dükkanını çok sevdiğim Baylan‘a benzetmiştim. David’in Paris’teki en iyi şeker dükkanı olarak tanımladığı A l’Etoile d’Or bu iddialı söylemin hakkını fazlasıyla veriyor.

Ufak bir yürüyüşün ardından Denise Acabo’nun muhteşem şekerci dükkanındaydık.

Cenk Sönmezsoy David Lebovitz

Dükkan tıka basa şeker ve çikolata dolu. Kalabalık ama kendine göre bir düzeni var.

A l'Etoile d'Or 6

On kiloluk çantamı bir kenara bırakıp dükkanı incelemeye koyulmuşken kasanın arkasındaki kapı açıldı ve Denise Acabo saçlarını tarayarak içeri girdi. Asistanı David’in geldiğini haber verince alelacele karşılamaya gelmiş. Meğerse David en son seneler önce uğramış dükkana.

Denise Acabo 1

Tanıştığımız dakikadan itibaren caramel, beurre ve sale kelimeleri dışında Fransızca bilmememe rağmen gözlerimin içine baka baka anlattıklarının çoğunu anladım. Aynı bizim gibi elleri ve kollarıyla konuştuğu için sanırım.

A l'Etoile d'Or 4

Elinde böldüğü çikolata parçalarını bizlere uzatırken uzun uzun kimin yaptığını (bir yandan da David simültane olarak çevirisini yapıyor), hangi aşamalardan geçtiğini, ve hatta içindeki ezmenin yapımında kullanılan şeftalilerinin nerede yetiştirildiğini bile anlatıyor.

Denise Acabo 2

Dükkanda satılan her ürün Denise Acabo’nun rafine zevkini yansıtıyor.

A l'Etoile d'Or 8

Denise’i biraz seyrettikten sonra işini ne kadar ciddiye aldığını anlıyorsunuz. İşaret ettiğiniz her şey hakkında aktaracağı bir bilgi, paylaşacağı bir anısı var.

A l'Etoile d'Or 11

A l'Etoile d'Or 9

Normal şartlar altında dört kulak dinlerim, ayrıntı da severim ama hiçbir şey duymuyorum çünkü kapıdan girer girmez sağ köşede duran karamelleri görmüşüm bir kere. Sen sonra bana ne anlatırsan anlat. Duymam, dinleyemem… Denise konuşmasına ara verir vermez ben sıvışıp karamellerin olduğu tezgaha geliyorum (en üstteki fotoğraf).

Karameller ışıl ışıl. Sarıya çalanları passion fruit (çarkıfelek) ve mangolu. Jacques Genin’in malları. Dükkandan çıkar çıkmaz açıp bir tanesini ağzıma atacağım ve ardından da bu hayatımda yediğim en güzel şey diyeceğim, ama henüz haberim yok bundan.

Henri Le Roux Caramel Beurre Sale

Alışmışız ellemeye dokunmaya… Denise esir almış konuşurken bile David dükkanın öbür ucundan dokunduğunu almak zorundasın diye espri yapıyor. Her dokunduğunu deviren kıran Amerikalı turistlerden alışmış olacak, ufak bir tedirginlik var üzerinde… Sen misin beni haşlayan, hemen Denise’in Japon asistanına el ettim. Dedim, kızım koy torbaya bu dükkanda dokunduğum dokunmadığım, üzerinde karamel yazan her şeyi.

A l'Etoile d'Or 3

Demedim tabii. Çünkü her karamel ufak bir servet değerinde.

A l'Etoile d'Or 10

Karamellerin çaprazında koca bir masanın üzerindeyse çikolatalar ışıldıyor.

A l'Etoile d'Or 2

Bernachon ismini görünce David’in blogundan hatırlıyorum. Bunlar Lyon’daki çikolatacı Bernachon‘da üretilen çikolatalar. Kakao çekirdeklerinin alınıp kavrulmasından tablet haline getirilmesine kadar her işlem şirket dahilinde gerçekleştiriliyor.

Denise Acabo

David, Denise Acabo’nun çikolataları üreten Mösyö Bernachon’un karşısında dizleri üzerine çöküp dükkanında çikolatalarını satabilmek için yalvardığını anlatıyor. David kahveli olanı gösterip bak bunun içi toz haline gelene kadar dövülmüş kahve dolu deyip beni seçim yapmaktan kurtarıyor. Yanına bir tane de üzerine kavrulmuş kakao parçacıkları serpilmiş olan Pepitos’tan seçiyorum.

Bernachon Chocolate

Ve evet, her ikisi de bugüne kadar yediğim en güzel çikolatalardan.

A l'Etoile d'Or 13

Neyse, karamel diyordum… Tekrarlıyorum, mango ve passion fruitlu olanı hayatımda yediğim en lezzetli şeydi. Zencefillisi, vanilyalısı, fıstıklısı derken Japon kızın tuttuğu tepsinin üzerine sıra sıra dizmeye başlıyorum.

A l'Etoile d'Or 5

Tam bergamot şekerine uzanmışken David karamellerin yukarı yamacındaki bir kavanozu işaret ediyor. Bu sefer Henri Le Roux’dan bir lezzet: Le Caramelier.

Le Caramelier Henri Le Roux

Badem, ceviz içi ve fındık dolu akışkan bir karamel. Bütün bunlar fleur de sel ile birleşince ortaya muazzam bir tat çıkmış. Kıvamı dolayısıyla karamel şekerlerine değişmem ama çikolatalı bir pastanın katmanları arasında hayal edince de suratıma bir gülümseme yerleşmiyor değil.

A l'Etoile d'Or 12

Ufak bir servet harcadıktan sonra, dükkanın hemen yakınlarında öğle yemeği yemek için bir yer ararken Paris’teki en eski çikolatacı dükkanlarından biri olan Fouquet’e uğruyoruz. Kafamı çeviriyorum orada da karamel. Bu sefer kahveli olanlardan alıp ceketimin bir cebine dolduruyorum.

Fouquet

Bu arada unutmadan söyleyeyim, eğer ileride uğrarsanız, A l’Etoile d’Or’da satın aldıklarınızdan bazılarını mutlaka hediye paketi yaptırın. Çizgi roman sayfalarından yapılan paketler tam da dükkanda satılan ürünlerin ruhuna uygun.

A l'Etoile d'Or 7

Çikolata şeker gezmesi bittikten sonra listemdeki bir dondurmacıya doğru yürümeye başlıyoruz. Önüne geldiğimizde ise kapalı. Etraftaki restoranları şöyle bir süzdükten sonra aklımıza yatan bir tanesine giriyoruz, siparişi veriyoruz ve o sırada David çantasından ufak bir tahta kutu çıkartıp masanın ortasına koyuyor.

Kutunun içi elle toplanmış Fleur de Sel de Guarande dolu. Hani Korova kurabiyelerinde kullanılan grimtrak tuzdan. David Fransız restoranlarında verilen tuzları beğenmediği için ufak tahta kutusunda yanında taşıyormuş.

Fleur de Sel de Guarande

Bir gün önce sırt çantama bu tuzdan alıp koyarken gören ve buradan oraya tuz mu taşınır diye dalga geçen arkadaşlarıma çok güzel bir cevaptı.

A l’Étoile d’Or, Denise Acabo
Adres: 30, rue Pierre Fontaine 75009 Paris
Metro: Blanche
Telefon: (33 + 1) 48-74-59-55

11 Aralık 2009 · 67 Yorum Kategori: Best of Cafe Fernando, Gezi ve Seyahat, Paris Etiket: David Lebovitz, Denise Acabo, fleur de sel, karamel, Paris

Previous Post: « Paris Fotoğrafları
Next Post: Kakao ve Karamelli Yılbaşı Kurabiyeleri »

Okuyucu Etkileşimi

67 YORUM

  1. pisi

    11 Aralık 2009 ile 16:08

    size ve sayenizde yiyenlere afiyet şeker olsun. Bize de böyle görsel bir şölen sunduğunuz için teşekkür etmek istedim. Saat şu anda 16.05 ve işten çıkmadan önce iyi geldi. Bu akşam sizin kahveli kurabiyenizi yapma fikri iyice pekişmiş olarak işyerimden ayrılıyorum.

    Yanıtla
  2. zarpandit

    11 Aralık 2009 ile 16:30

    uzun keyifli benim için bilgilendirici bir yazıydı öncelikle teşekkürler 🙂

    1-le caramelier’e aşık oldum monitörden elimi sokup kaşığı falan fırlatıp şöle baş parmakla keyfini çıkarmak istedim! o neydi öyle diyorum yahuu

    2-Örgü saçları yaşının çok çok altındaki görünüşü olan o sevimli bayan, dükkan ,paketler, şekerlemeler, karameller, çikolatalar derken insan küçüklüğüne geri dönüp koluna bir sepet takıp kapısından girmek istiyor..

    3-fleur de sel kutusuna bayıldıgımı David’e iletmek gerek 🙂

    4- kendi tabirimle iki lezzet insanı birleşince sanırım böyle lezziz bir yazı ortaya cıkıyor 🙂 yanılıyor olamam değil mi ?

    Yanıtla
  3. ayse

    11 Aralık 2009 ile 16:45

    çok tatlı bir dükkan:) çizgi film karelerinden çıkmış gibi:) ilk paris seyahatinde uğranılcak. laplau serileri de dikkatimi çekmiyor değil, önce plate şimdi box. ben box.a badem şekerlerini koyuyorum, çok şık duruyor.
    sana nice keyifli gezmeler diliyorum…

    Yanıtla
  4. Naile

    11 Aralık 2009 ile 17:03

    İşin kötü tarafı artık kolay kolay hiç bir çikolata ve karameli yiyemeyeceksiniz 🙂

    Yanıtla
  5. Meric

    11 Aralık 2009 ile 17:59

    Merhaba Cenk,

    Cok guzel bir yazi olmus. Bu arada ben Lyon’da yasiyorum ve Bernachon’a yakin oturuyoruz. Esim de ben de cikolataya bayiliriz ve Bernachon’un cikolatasi uzerine tanimayiz. Bir de Bernachon’un Evantaile isimli bir pastasi vardir ki hmmmmm. Yolun Lyon’a duserse sana guzel adresler vermek isterim.
    Sevgiler,
    Meric

    Yanıtla
  6. Ebru

    11 Aralık 2009 ile 18:10

    Resimlere bakmak bile insanda mutluluk homonunun tavan yapmasına neden oluyor.
    Kanımca, siz yaşlanmazsınız Cenk.

    Yanıtla
  7. büşra bü

    11 Aralık 2009 ile 22:12

    İnsan Fransada yiyebileceklerini düşündükçe ister istemez mutlu oluyor. Bütün gezilerimi mideme kulak vererek organize eden biri olarak ben bu ocak ayında Parise gitmeyi düşünüyorum ama havanın soğuk olması büyük bir problem, neyse ki fotoğrafları gördüm, hemen uçak biletimi aldım. 8 ocak günü ağzımda karamel tadıyla dolaşıyor olucam 🙂

    Yanıtla
  8. rana

    11 Aralık 2009 ile 22:47

    cenk bi solukta okudum yazılarını kendimi rüya da gibi hissediyorum Denise Acabo ya bayıldım yetmiş yaşın da bir insan nasıl bu kadar pozitif bi ışık saçar etrafına saçları gözleri ışıl ışıl hayran kaldım…… hem resimler hem de Denise masal karelerinden fırlamış gibiydi yaptığın iş kesinlikle bir yemek blogu da değil zihinsel lezzetler yeri……. sonsuz teşekkürler tüm paylaşımlar için ….

    Yanıtla
  9. pınar kaftancıoğlu

    12 Aralık 2009 ile 08:19

    cenk merhaba :)) caramelıar kavanozuna bayıldım ..senden rica ediyorum bunu yapmayı dene ve bizimle paylaş ..nolurrrrr

    ayrıca yazıyı bi solukta okudum ,fotograflara doyamadım ….insana neşe veriyor .

    Yanıtla
  10. serpil tk

    12 Aralık 2009 ile 10:12

    ayyyy Cenk yaptın yine yapacağını…bir daha sefere beni yanına canta taşıyıcığı olarak alabilirsin:))) Paris görmek istediğim yerlerden biri ama senin objektifinden ve anlatımından çok keyifli oluyor…..bu güzel paylaşımların için sonsuz teşekkürler…

    Yanıtla
  11. cafe chcolatte

    12 Aralık 2009 ile 10:51

    rüya gibi hepsi;)denise hanım bir masal kahramanı gibi gülümsüyor; )umarım bende birgün gidebilirim buralara.

    Yanıtla
  12. kirmizimutfak

    12 Aralık 2009 ile 13:16

    Fotograflar da, dükkan da, madam da muhteşem. Ama sanırım en muhteşemi David Lebovitz’le olmak? Birlikte fotografınıza bayıldım. Haftaya bugün Paris’teyim, uğranılacak yerlerin başına A l’Étoile d’Or eklendi. İnternet gerçekten harika bir şey, yazınızı okurken sizinle gezmiş gibi oldum Cenk, çok teşekkürler…

    Yanıtla
  13. Gizem

    12 Aralık 2009 ile 17:40

    Merhaba,
    benim yazım sevgili Meriç’e olacak çünkü ben 24 Aralık’ta Clermont Ferrand’a gidiyorum ve 10 gün süreyle orada olacağım. Dolayısıyla bu süre içinde görmek istediğim şehirlerden biri de Lyon. Cenk’in bu mükemmel anlatımından sonra, Bernachon’un anavatanına da gitmişken tatmamak olmaz. Belki bana Lyon’da yapılabilecek, her turistin yapacağı türden değil de, daha arkada kalmış rafine ve ince detaylar, tatlar hakkında bilgi verebilirsin. Teşekkürler Cenk ve teşekkürler Meriç!

    Yanıtla
  14. Fisun

    12 Aralık 2009 ile 17:51

    Cenk kesinlikle Baylan havasi var, ama Karakoy’deki Baylan… Ve ben de Caramelier tarifini denemeni ve bizimle paylasmani cok siterdim.

    Yanıtla
  15. Sumeyye

    12 Aralık 2009 ile 19:12

    Cok buyuk bir keyifle okudum Cenk! Bir onceki yorumumda sordugum sorunun cevabini da almis olsum. “Sen onu bunu birak da David Lebovitz’le bulustun mu?” :)))
    Cenk Harikalar Diyarinda!

    Yanıtla
  16. fulya

    13 Aralık 2009 ile 01:04

    merhaba
    twitter kullanıyor musunuz bilmiyorum ama sebnem bozoklu orada en sevdiğim yemek blogu diye cafefernando’yu tweet’lemiş. haber vereyim istedim 🙂

    Yanıtla
    • Cenk

      13 Aralık 2009 ile 12:04

      Fulya – Dün gördüm, haber verdiğin için çok teşekkürler!

      Meric – Ben Gizem’in email adresini sana gönderiyorum.

      Ayşem – Çok teşekkür ederim.

      Yanıtla
  17. zehra sener

    13 Aralık 2009 ile 09:58

    Parise gittim ama sizin ağzınızdan okumak çok güzel.Bazı şeyleri atladığımıda bu arada öğrendim.İşallah tekrar gidersem.yazınız bana yardımcı olacaktır.Ellerinize sağlık,çok güzel olmuş.

    Yanıtla
  18. Meric

    13 Aralık 2009 ile 10:33

    Merhaba Gizem,

    Sana tabii ki yardimci olmak isterim. Yalniz nasil iletisime gececegiz? Buraya yorum birakarak mi ki konu belki herkesin ilgisini cekmeyecegi icin sayfayi mesgul etmemek gerekir? Yoksa mail adreslerimiz uzerinden mi ki bence bu daha kolay olur? Lutfen tercihi bana bildir, Cenk belki sen de bize fikir verebilirsin.
    Haberlesmek uzere,
    Meric

    Yanıtla
  19. Ayşem

    13 Aralık 2009 ile 11:05

    Tek kelime ile hakkını vermektir bu durum. Muhteşem…

    Yanıtla
  20. ladybug

    13 Aralık 2009 ile 11:08

    Cenk merhaba;
    ben bu dükkanın adının okunuşunu merak ettim, pek bi havalı duruyor. A l’Etoile d’Or 🙂
    (Bu arada şu japon asistana içinden geçirip de söylemediğin cümle beni fena kopardı :D:D:D )

    Yanıtla
  21. Tinay Akbala

    13 Aralık 2009 ile 16:32

    Sevgili Cenk,

    Uzun zamandır beklediğim paylaşımlardı bunlar. Elbette Cafe Fernando’yu ilgi ile takip edecektim, ama şimdi bir de ‘merak’ eklendi. Şekerler hakkında edindiğin genel (olmazsa olmazları) bilgileri paylaşman umarım mümkündür. Başka şeker-çikolata dükkanları varmıydı? diye aklımda uçuşan soruları, bu keyifli gezinin tadını çıkarmak için unutmaya çalışıyorum. Anlatım ve fotoğraflar ise muhteşem… Teşekkürler Cenk.

    Yanıtla
    • Cenk

      13 Aralık 2009 ile 21:34

      Tinay – Şimdi bu mango passion fruitlu karameli elbette evde deneyeceğim, ama deneme yanılma süreci bunda biraz uzun süreceğe benziyor, ne zaman paylaşırım bilinmez. Ama Paris yazıları elbette burada bitmedi. Daha anlatacak çok yer var ama tarif bekleyenler huzursuz olmaya başladı. Belki araya bir tarif de girer.

      ladybug – Eğer yanılmıyorsam a letual dor diye okunuyor. Dor yazıldığı kadar sert değil araya ö gibi bir ses giriyor. Fransızca bilen birileri var mı? Yardım lütfen!

      Yanıtla
  22. Gizem

    13 Aralık 2009 ile 17:01

    Meriç,
    yardımcı olmayı kabul ettiğin için çok teşekkür ederim.
    Cenk, e-mail adresimi Meriç’e ulaştırdığın için teşekkür ederim. Bloğunu takip etmemi sağlayan en önemli neden, mükemmel paylaşımların dışında, bu samimi tavrın.

    Yanıtla
  23. emine

    13 Aralık 2009 ile 17:28

    bayıldımmmm …….
    uzun bir roman olsun isterdim çikolata ve paris olsun icinde yazarıda cenk olsun ;)))
    tadına doyulmaz bir şekilde anlatmışınız
    darısı başıma

    Yanıtla
  24. Banu B Bingor

    13 Aralık 2009 ile 17:57

    Cenk şahaneymiş!
    Çocukluk rüyamı gerçekleştirmişsin! 🙂

    bu arada, Lebovitz’le buluşman beni bile heyecanlandırdı! Fotoğraftaki gülümseyişinde, kafa sesin “he he heee” diyormuş gibi! 😀

    Yanıtla
  25. gulcin

    13 Aralık 2009 ile 21:02

    Cenk,siz cok yasayin emi??Amsterdam da yasiyorum.Hemen arastirayim belki bu tip dukkanlar bulurum. Sevgiler..Ellerine gonlune saglik..

    Yanıtla
  26. Meric

    13 Aralık 2009 ile 21:58

    A letual(sondaki “L” vurgulu) dor (o uzunca ve r belli belirsiz)
    Sevgiler

    Yanıtla
    • Cenk

      13 Aralık 2009 ile 22:02

      Teşekkürler Meriç!

      Yanıtla
  27. zeya

    15 Aralık 2009 ile 18:24

    muhteşem bir dükkan, neredeyse karamellerin tadını alacak kadar muhteşemler resimler :):)

    bu ara tüm boş zamanım kurabiye tariflerini denemekle geçiyor. Korova hala birincilikte, yulaflı’da arkasından geliyor.

    tarifleri çok kolaymış gibi yazman beni mutfağa alıştırdı valla. Çook teşekkürler 🙂

    Yanıtla
  28. Eda

    15 Aralık 2009 ile 22:59

    Cenk, bence 2009un en şanslı insanı sensin 🙂 Bu hikaye resmen okurken çekti beni içine. O karamelin pasta arasındaki halini bekliyorum merakla..
    Çikolatalar karameller sarsın dört yanını, afiyetler olsun 🙂
    70 lik genç kız, bizimkilere örnek olsun 😉

    Yanıtla
  29. Bry

    16 Aralık 2009 ile 22:12

    C’est superjoli! ton article et surtout les photos..
    Parisien şekerlemeciyi görünce kendimi tutamadım ve dedim ki:
    Gerçekten çok güzel, makalen ve özellikle de fotoğraflar..

    Meriç, sensin değil mi? 🙂 ben de évantaile istiyorum 🙂

    Yanıtla
  30. Pınar

    17 Aralık 2009 ile 09:40

    bende yüzümü Jacques Torres’in dükkanın camına yepıştırıp öylece seyretmek istiyorum zira içeri girersem çıldırmaktan korkuyorum 🙂

    Yanıtla
  31. fatoş

    18 Aralık 2009 ile 15:00

    evet bu gerçekten çok lezizdi:) senin ve diğer ustaların ellerine sağlık..

    Yanıtla
  32. BEDİA

    18 Aralık 2009 ile 15:02

    cenk bey; konuyla ilgili değil ama bir konuda yardım rica ediyorum, eşim geçen yaz bana nikon d90 hediye almış ama lensi 18-125 sanırım, makro çekim için makro lens alsam ve makinayı makro moduna getirsem yeterli olur mu, yoksa onun içinde farklı teknik bilgilermi gerekli?şimdilik sadece auto çekim yapabiliyorum.ilginize teşekkürler

    Yanıtla
    • Cenk

      19 Aralık 2009 ile 00:58

      Bedia – Makro çekim yapmak için makro lens almanı tavsiye ederim tabii. Yalnız DSLR makinelerde makro mod diye bir şey yok. Yeni lensini taktığın zaman da otomatik modda çekimler yapabilirsin ama daha iyi sonuçlar elde edebilmek için Manual modda çekim yapabilmeyi öğrenmen lazım. Sana tavsiyem makinenin kullanım kılavuzunu baştan sona okuman olacak.

      Yanıtla
  33. buse

    18 Aralık 2009 ile 23:41

    merhaba cenk
    paris gezin oldukça unutulmaz ve iştah açıcı olmuş.tabi genç bayanında bunda büyük etkisi olmuş gibi.david ve senin gözlerinizdeki ışıltı sanırım geleceğini kanıtlamış ve başarmış özgün bakışları simgeliyor gibi.artık çikolatalara hiç değinmeyeyim zira o vakit bu msj bitmez ve sayfalar sürebilir.ama fouQuet hayalimdeki servet diyebilirim.belki elde edebilirim ama o kadarını yemeye cesaret edebilirmiyim bilmiyorum.kriz anında belki söz vermeyeyim kendime!!!!

    Yanıtla
  34. Filiz

    19 Aralık 2009 ile 13:08

    denediğim bütün tarifleriniz harika oldu !! yazılarınızı okumaya doyamıyorum…….sizden bir tarif istiyorum smittenkitchen de bir tarif var MUSHROOM AND STİLTON GALETTE (ingilizce seviyem malesef çevirmeye yetemedi)…ben bir mantar manyağı olarak mantarlı her tarifi yapmak ve yemek istiyorum..bekliyorum :))

    Yanıtla
    • Cenk

      19 Aralık 2009 ile 18:58

      Filiz Hanım – Çok teşekkür ederim. Planladığım başka tarifler var, maalesef bahsettiğiniz tarif için vakit bulamayacağım. İsterseniz Google Translate aracılığıyla tarifi Türkçe’ye çevirmeyi deneyebilirsiniz.

      Yanıtla
  35. BEDİA

    19 Aralık 2009 ile 14:54

    cenk bey, ilginiz için teşekkür ederim, tembel bir insan imajı vermemek adına çocuklardan(5 yaşında ve 18 aylık 2 oğlum var)vakit bulup klavuzu okuyamama gerekçemi paylaşmak istedim, size danışmak kestirme yol oldu benim için. makro lensi alıp otomatik modda çekim yapmak şimdilik kafi…
    tekrar teşekkür ederim…

    Yanıtla
  36. Sumeyye

    21 Aralık 2009 ile 06:38

    Cenk buraya yazmak zorunda oldugum icin uzgunum ama acil yardima ihtiyacim var. sana daha once San Francisco ile ilgili fikirlerini sormustum tatil icin ama gitmek bir turlu kismet olmadi. Sonunda Ocak 5-10 arasi gitme karari aldik ve ne yalan soyleyeyim ilk danismayi dusundugum insan sen oldun. Ocak ayinda gezmek icin San Fransisco’yu mu yoksa San Diego’yu mu tercih ederdin? Iyi bir zamanlama mi sence? Zaman bulur da cevap yazarsan cok ama cok mutlu olurum. Simdiden tesekkur ederim.

    Yanıtla
    • Cenk

      21 Aralık 2009 ile 11:53

      Sumeyye – Ocak ayı San Francisco için muhteşem bir zamanlama değil (Ağustos Eylül en güzel) ama senenin hangi haftası olursa olsun tercihim her zaman orası olur.

      Yanıtla
  37. Özge

    21 Aralık 2009 ile 18:41

    Süper süper süper.. Her yazını okuduğumda işte bu diyorum.. Bu ne keyif, bu ne afiyet 🙂
    Yazıda detay verdiğin tüm linkler, süper fotolar, ve anı bize yaşatma becerin için tebrikler..
    Bursa’ da gerçekten lezzetli pastalar, el yapımı çikolatalar, macaronlar imal etmekte olan 37 senelik bir pastanede, babadan kıza junior işletmeci sıfatını almış ve bizzat mutfakçılık yapmış biri olarak, blogunuz beni süper besliyor. Eğer yolun buralara düşerse, lütfen haberim olsun.. Tadına bakılması gereken çok ciddi birkaç lezzet harikası da bizde mevcut.. Bekliyoruz efem 🙂
    Afiyetle kalın..

    Yanıtla
  38. Korkut ALDEMİR

    27 Aralık 2009 ile 11:24

    Yazdığım bir yazı için sizden bir fotoğraf kullandım. Alıntı yaptığımı da bildirdim.

    Bir sorun olursa fotoğrafı kaldırırım.

    Saygılarımla.

    Yanıtla
  39. Carriemel

    28 Aralık 2009 ile 17:15

    Rüya gibi bir dükkan ve sahibi çok hoş. Yazı da çok güzel olmuş. Umarım bir gün tekrar dönerim bu şehire ve bu dükkana giderim.Benım gibi metal kutu manyağı biri sadece onlar için bile alabilir çoğu şeyi ama zaten tadları enfestir. paylaşımın için tşkler…

    Yanıtla
  40. Alev

    07 Ocak 2010 ile 21:56

    Yazı gerçekten çok hoş, resimlerde..Aynı başlıkla David Lebovitz in blogundaki yazı da sizin ki kadar sıcak ve hoşdu bence..Bu arada David Lebovitz sizi baya sevmiş olacak ki sizden super-duper fellow olarak bahsetmiş..:)eh bende merak ediyordum doğrusu o sorunun cevabını:D

    Yanıtla
  41. özlem

    24 Şubat 2010 ile 21:37

    tekrar tekrar okudum, notlar aldım. nisan da 3 gün paris-1 gün brüksel-1 gün amsterdam diye delice bi program yaptık. ben de kendime bi defter hazırlıyorum en faydalısından. böyle giderse benimle gelenleri sabahın kör vaktinde koguşşş kalkk diye kaldırıp, mümkünse bayılana kadar gezdiricem. umarım isyan edip, terketmezler beni bilmediğim sokaklarda. şimdi tipik turistik yerleri hallettikten sonra, bit pazarları-karamel cenneti ve çikolatacıyı ziyaret ediciiz. var mı başka öneri?

    Yanıtla
    • Cenk

      24 Şubat 2010 ile 23:07

      Özlem – Bu saydıklarına üç gün ancak yeter, ama vakit bulabilirseniz mutlaka (tercih sırasına göre, görmeden sakın dönme diyebileceklerim de bold):
      Tatlı, pasta, çikolata: Pierre Herme, Sadaharu Aoki (vakit dar olduğu için birçok dükkanın mallarının bir araya geldiği Lafayette Gourmet’ye gitmek çok akıllıca olacaktır, Sadaharu orada da var), Maison du Chocolat, Fouquet, Ladurée
      Mutfak malzemeleri: Dehillerin, G. Detou
      Restoran: Chez Dumonet, L’Avenue, Maison de la Truffe
      Henüz bunları blogda paylaşamadım. Google’dan araştırabilirsin, birçoğunun adres ve fotoğraflarına da David’in blogundan ulaşabilirsin. Bol eğlenceler dilerim!

      Yanıtla
  42. özlem

    25 Şubat 2010 ile 00:00

    hiii süpersin ayrıca düpersin! bi kısmını diğer posttan okuyup not almıştım. kuyruk beklemek yok, alıp parkta yemek var gibigibi. bence de yetmeyecek zaman biliyorum ama azimliyim, bakalım. çok teşekkür ederim 🙂

    Yanıtla
  43. Fisun

    02 Temmuz 2010 ile 22:40

    Sevgili Cenk bu yaziyi okuyup bir de o muhtesem cikolatalarin fotograflarini gorunce imrenmis, canim cekmis ve hatta rahatca soyleyebilirmki hasetimden catlamistim 🙂 Ki bugun esim Brugge’den donerken bana muhtesem bir paket getirdi: The Chocolate Line’dan alinmis bir suru degisik lezzetli cikolata… Kiyamadim sadece bir tanesini yiyebildim o da chili idi. Simdi ne oneriyorsun :))) Bir dahaki Brugge seyahatine kadar cetvele olcup milim milim keserek mi yesem ?

    Yanıtla
  44. Lale Zaman

    31 Ağustos 2010 ile 09:47

    Gecen hafta ben ve kızım gittik, gördük, tattık ve geldik. Aklimiz kaldi ama Paris’e yeniden gitmek icin sebep oldu. Cok tesekkurler.

    Yanıtla
  45. serpil seydioğulları

    21 Kasım 2010 ile 22:17

    Cenk bey bloğunuzla yeni tanıştım muhteşem olmuş ben geç kalmışım yiyecek içecek hizmetleri öğretmeniyim bu yaz 24 öğrencimizle birlikte kakaodan çikolataya projemizle avrupada çikolata eğitimi alma imkanı bulduk brugge gezisi sırasında tatmış olduğum portakal dilimlerine batırılmış çikolatalar için çok araştırdım fakat portakalların nasıl hazırlandığı konusunda bilgi sahibi olamadım bu konuda bilginiz varsa paylaşırmısınız teşekkürler

    Yanıtla
    • Cenk

      22 Kasım 2010 ile 01:24

      serpil seydioğulları – Çok teşekkürler. Bahsettiğiniz tarif blogumda yok ama kısaca anlatmak gerekirse portakal kabuğunu beyaz kısımlarını iyice traşladıktan sonra şeritler halinde kesip biraz haşlıyorsunuz, ardından su ve şekerle hazırlanan şurupta 10-15 dakika daha kaynatıp soğumaya bırakıyorsunuz. Onun ardından da erimiş çikolataya batırıp çikolata sertleşene kadar yine soğumaya bırakıyorsunuz.

      Yanıtla
  46. serpil seydioğulları

    22 Kasım 2010 ile 21:24

    Cevapladığınız için teşekkürler benim görmüş olduğum bütün bir portakalın ortadan ikiye ayrılıp ince elma (kabuğu ve içi ile birlikte) portakalın içi sulu olduğu için nasıl bir yöntemle suyunu çektirip görüntüyü bozmadan muhafaza ediyorlar gezimiz sırasında brugge da bu konuda bilgi alamadık bizde satışa sunulan kuru meyveler (Mango ,kivi )gibi portakal dilimleri.Bugün öğrencilerime bloğunuz hakkında bilgi verdim ders uygulamalarımızda tariflerinizden denemeler yapma kararı aldık uygulamaların resimlrini sizinle paylaşmak isterim teşekkürler

    Yanıtla
    • Cenk

      23 Kasım 2010 ile 18:05

      Serpil Seydioğulları – Görmeden bir şey söylemem çok zor. Adı aklınızda kaldı mı? Elbette fotoğrafları paylaşabilirsiniz. Merakla bekliyorum.

      Yanıtla
  47. sezen kara

    10 Aralık 2010 ile 01:27

    az önce nat geo adventure kanalında david lebovitz vardı.(10-12-2010 01:24) buradan aklımda kalmış. gözucuyla baktığım dikkatimi vermediğim bir anda david lebovitz ismini altyazıda görür görmez aklıma sen geldin yazayım dedim 🙂

    Yanıtla
  48. Cansu

    13 Ocak 2011 ile 01:27

    Merhaba Cenk,

    Madame Acabo’nun size selamı var. Dükkanda çektiğiniz fotoğrafların şimdiye kadar gördükleri arasında en beğendikleri olduğunu söyledi. O daracık yerde her şeyin üzerinde o güzelim ışığı nasıl yakaladığınıza hayret etmiş. Bir de bana heyecanlı heyecanlı tipinizi tarif ederken “punaise” lafını kullandı ki pek eğlendim.

    Umarım en kısa zamanda orayı tekrar ziyaret etme şansını elde edersiniz.. Sevgiler.

    Yanıtla
    • Cenk

      13 Ocak 2011 ile 18:16

      Cansu – Selamı ilettiğin için çok teşekkür ederim. Madame Acabo’yu da dükkanını da acayip özledim. Keşke fırsat olsa tekrar yakın bir zamanda gidebilsem, ama Fransız Konsolosluğu’nun vize için istediği belgeleri düşündükçe daralıyorum.

      Yanıtla
  49. Arzu

    27 Nisan 2012 ile 01:43

    Merhaba Cenk,
    Cok sk cevap yazmadiginin farkindayim ama sormak isterim fleur de sel de guarande yi pariste bulabilecegim ozel bir yer var mi? Sen nerden aliyorsun?

    Yanıtla
    • Cenk

      27 Nisan 2012 ile 15:56

      Arzu – Hemen hemen her yerde vardı diye hatırlıyorum. Nereden aldığımı hatırlayamadım şu an.

      Yanıtla
  50. Despot

    01 Nisan 2013 ile 18:31

    Son Paris’e gidişimde dev bir makaron-çikolata-şekerleme turu yaptım kendimce ve bu dükkana da uğradım. Denise Hanım o anda yoktu, sonra geldi. Dükkan tam bir çıfıt çarşısı, ama kendine özgü bir havası var. Sevimli buldum. Caramelier’yi tezgahtar hanım bilmiyordu, ben aradım buldum şaşırdı. Sonra Denise Hanım geldi, herhalde hayatımda duyduğum en kalın kadın sesiydi 🙂 Çok enerjik ve baskın bir hanım.
    Bernachon çikolatadan aldım, fıstıklı. Lezzetli ama bana hiç özel gelmedi. Ama rafine bir zevkim olduğunu iddia edemeyeceğim.
    Fleur de Sel arayanlara Carrefour’a gitmelerini öneririm. Ama büyük bir carrefour bulmalılar. Soka aralarındaki Express’lerde pek bir şey yok. Place D’Italie’de Centre Commercial var, dışarda hiç bir işaretini görmedim ama bodrum katı büyük bir Carrefour. Ordan 4-5 çeşit fleur de Sel (farklı markaların), 4 kutu Biscoff krem, 1 paket pearl sugar (bizde hiç bir yerde bulamamıştım), işte esmer şeker, yaprak jelatin, Creme de Violette vs. aldım. Oyuncak dükkanındaki çocuklar gibi şendim. St.Germain likörü ise orada bile yok.

    Yanıtla
    • Cenk

      01 Nisan 2013 ile 23:28

      Despot – Bir sonraki Paris ziyareti için not ediyorum. Teşekkürler bilgiler için.

      Yanıtla
  51. Despot

    02 Nisan 2013 ile 14:30

    Rica ederim, umarım sizin de işinize yarar.
    Paris’te yaptığım turda 2 günde şuraları ziyaret ettim: Pierre Hermé, Sadaharu Aoki, La Durée, Arnaud Larher, Gérard Mullot, Un dimanche à Paris, Maison George Larnicol, A l’étoile d’or, Acide Macaron, Dalloyau ve Hugo & Victor.
    Pierre Hermé’de sizin gibi Mogador’u beğendim. Foie gras(kaz ciğeri)’lı makaron ise kulağa geldiği kadar kötü değil. Özellikle aramam ama gayet yenebilir (-ki kaz ciğerini hiç sevmem). Facebook’ta yazınca bir kaç arkadaş illa getir diye yazdılar, ben de foie gras, wasabi ve yuzu’lu (son ikisi Aoki’den) getirdim. Yuzu’lu mandalinaya benziyor diye en çok onu severler diyordum, en az o beğenildi, wasabili ve foie gras’lı eşit şekilde oldukça beğenildi. Ama geleneksel Türk ağız tadına çok uygun değil, sonra bu neydi diye kulağımı çınlatan olmasın:)
    Fotoğraf çektirmemelerine gıcık olduğum için inadına çaktırmadan bir sürü fotoğraf çektim, keza benzer şekilde Ladurée’de de gıcığına çektim (hiç izin vermiyorlar falan diye bir sürü blog’da okudum ama galiba gevşetmişler bu uygulamalarını, kimsecik birşey demedi fotoğraf çekerken). Bir de Jean Paul Hévin’de fotoğraf çektirmemişlerdi, sanki nükleer reaktör fotoğrafı çekiyorum. Zaten sırada bekliyorum, fotoğraf çekerek kimseyi engellediğim, geciktirdiğim de yok. Gereksiz bir kapris. Konsepti kopyalamak isteyen örneğin rakip bir pastane veya makaroncu da gayet rahat çaktırmadan fotoğraf çeker, eğer oysa dertleri.
    Aoki’de wasabi’li ve yuzu’luyu beğendim. Opera pastası da değişik, yine özellikle aramam ama denenmeli.
    Ispahan, La durée’de de var, görüntü birebir Hermé’dekiyle aynı. Portakal çiçekliye bayıldım.
    Karameli seviyorsunuz, o zaman un dimanche à Paris’deki karamelli barları tavsiye ederim. Makaronları normal.
    Maison George Larnicol’de makaronlar yanında Lebovitz’in favorisi Kouign Amann’ın küçük boyu olan Kouignette’lerden de aldım. Bana çok ağır geldi tadı ama denenmeli.
    Acide Macaron, biraz merkezin dışında ama çarkıfeleklisini çok sevdim.
    Dalloyau aralarında en az sevdiğimdi. Ama o da kötü değil.
    Hugo & Victor ise mutlaka görülmeli. Mücevher dükkanı gibi, çok şık bir dükkan ve makaronları gayet güzel (tahiti vanilyalı mesela) ve ilginç şekilde kapakları tombul makaronların. Ama benim aklım, almadığım vitrindeki greyfurtlu pastada kaldı, tadını bilmem ama sunumu bile yeterdi.
    Makaron zehirlenmesi Allah’tan yok, yoksa bu gezi sırasında kesin zehirlenmiştim 🙂

    Yanıtla
    • Cenk

      02 Nisan 2013 ile 17:34

      Despot – Ne güzel, her yere girip çıkmışsınız. Bunların hepsini yine not ediyorum, bir dahaki sefere hepsini denemeye çalışacağım. Görmedim ama greyfurtlu pasta benim bile aklımda kaldı 🙂

      Yanıtla
  52. Sevil

    29 Mayıs 2013 ile 17:34

    Cenk merhaba,
    Uzun süredir siteni takip ediyorum. Yazdıklarını fırsat buldukça deniyorum. Çok emek harcadığın, resimlediğin herşeyden belli oluyor, buna emin olabilirsin…:)
    En son 2 ay önce Paris e gittiğimde,
    Denise le de tanıştım. İtalyanca da bildiği için şanslıydım ona senden bahsedebildim. Anlattıklarından iştahım kabararak gittiğim için senin gibi küçük bir servet bıraktım.
    Anladım ki ben karamel sevmiyorum:)Başka yerlerden de aldığım karamelli şekerlemelerdeki tuz tadı beni çok rahatsız etti. Ama Bernachon çikolatalara bayıldım…
    Uzun uzun yazmayacağım ama bahsettiğin çoğu şeyi denedim. Sürprizler yaşamadım ve seninle aynı fikri paylaştım.
    Çok teşekkür ederim ne diyeyim:)

    Yanıtla
  53. Özgül

    25 Eylül 2013 ile 00:59

    Merhaba,
    Neden Selanik’e gidip Blé ‘ye uğramadınız şimdiye kadar hayret ettim doğrusu…bence bir haftasonunuzu ayırın ve İtalyan şefinin meziyetlerini değerlendirin:)
    ayrıca yaklaşık 2 hafta önce yaptığım 2 kavanoz dulce de leche hala buzdolabında duruyor bana bir kaç tarif önerebilirmisiniz?
    İstanbul’da canale de bordeaux kalıbı bulabileceğim bir yer biliyormusunuz acaba?
    Şimdiden teşekkürler!

    Yanıtla
    • Cenk

      25 Eylül 2013 ile 18:42

      Özgül – Öneriniz için teşekkürler. Dulce de lecheyi dondurma ve tatlıların üzerine dökebilirsiniz. Brownie harcını kalıba döktükten sonra yer yer fındık büyüklüğünde dulce de leche damlatıp içine gömüldükten sonra fırına verip içinden dulce de leche akan bir brownie yapabilirsiniz. İstanbul’da bahsettiğiniz kalıba hiç denk gelmedim. Tavsiyem Kasımpaşa’daki ithal kalıplar satan mağazalara bakmak olacaktır – Doğanay Gıda’da olabilir.

      Yanıtla

Önemli:Bloguma bıraktığınız yorum, tarafımdan onaylandıktan sonra yayımlanacaktır. Yorum bıraktığınız yazı ne kadar eski olursa olsun, yorumunuzu gözden kaçırmam mümkün değildir. Yorumunuz soru içeriyorsa; yanıt verebilmek için yazıyı incelemem gerekebileceği için yayımlanması biraz gecikebilir. Sorunuzu sormadan önce lütfen aynı veya benzer bir sorunun daha önce sorulup sormadığını önceki yorumları tarayarak emin olunuz.

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Birincil kenar çubuğu

17. BASKI (Mundi 4. BASKI)

Cafe Fernando - Bir pasta yaptım, yanağını dayar uyursun

Amazon // Can Yayınları // Kitapyurdu // diğer
The Artful Baker

Amazon US
Kindle // Apple Books // Google Play
Amazon UK // Amazon CA // Amazon AU

SOSYAL MEDYA

Instagram // YouTube // RSS
Facebook // Twitter // Pinterest

EKİPMAN

KÜTÜPHANEM

Footer

Best of Cafe Fernando

Vanilya Özütü

Fındıklı ve Karamelli Kurabiye

Tahinli ve Leblebili Brownie

Çilekli, Beyaz Çikolatalı ve Yoğurtlu Tart

A l’Etoile d’Or – Paris

Vişneli Kek

COPYRIGHT © 2025 · Cenk Sönmezsoy