Sabahları suratsız kalkan insanlardanım. Mümkünse kimse benimle konuşmasın, hele hele soru hiç sormasın. Belki de bu yüzden, kahvaltıyla aram hiçbir zaman iyi olmadı.
Çok zaman önce, hala bir “iş”te çalışırken, daha yüzümü bile yıkamadan kahve makinesine doğru sürünerek gider, suyunu kahvesini ayarladıktan sonra o damlarken duşumu alır, damlaması bittiğinde giyinmiş olur, hemen bir termosa doldurup ofisin yolunu tutardım.
Öte yandan, kahvaltı adı altında yenen her şeyi de çok severim. O yüzden yıllar boyu kahvaltılarımı gece yarısı yaptım. Birazdan anlatacaklarım kimseye örnek olmasın, aman. Gerçi annemin de bilgisayar alıp buraya dadanması an meselesi, ama o henüz bilgisayarını çözemeden bu yazının arşive gömülme olasılığı bir hayli yüksek. Ve sayfanın altındaki ilerleme butonlarını da daha birkaç ay çözemeyeceğini umuyorum. Dolayısıyla akıllara ziyan gece yarısı rutinimi hayatımın geri kalan her gününde kafama kakacak biri olmadan rahatlıkla anlatabilirim.