İstanbul’da günlerden pazar. Gece ikiye beş var. Sekiz denemeden sonra sanırım hayalimdeki çilekli dondurmayı yaptım. Sanırım diyorum çünkü her ne kadar kaba koyarken tadına bakıp beğendiysem de asıl imtihan yarın. Donunca nasıl bir kıvam alacağı da çok önemli.
Yedinci seferde de olmuştu da, yine aklıma şu “Acaba şunu şöyle yapsaydım daha iyi olur muydu?” sorularından biri takılınca zor bela çilek bulup son bir kez daha yaptım. Önceki denemelerde çektiğim fotoğraflar çöpe gidecek. Feda olsun.
Yaklaşık 7 saat sonra kurduğum alarmlar tek tek çalmaya başlayacak. İkinci veya üçüncüsünde kalkıp gözlerimi bile açmadan kahve makinesine doğru yürüyeceğim. Suyu ve kahveyi koyduktan sonra 5-10 dakika koltukta kestiririm. Boşalan su haznesinden çıkan bir böğürtü var. O sesi seviyor muyum, yoksa nefret mi ediyorum hala karar veremedim. İşte o ses çıkınca irkilip yerimden kalkacağım ve gün başlayacak.