20 Nisan 2008 Pazar, sabahın körü, Cafe Fernando Rezidansı. Kahvaltıdan yaklaşık 5 saat önce.
4:45 AM – İnsanlar gece gezmesinden yeni yeni evlerine dönerken ben, gözlerim kan çanağı, uyanıyorum. Blog aşkına Kasımpaşa Kastamonu Pazarı’na gidilecek. Hem de 7, 8 gibi makul saatlerde değil, klimamın borularını kemiren karga daha bokunu yemeden gitmem lazım. Restoran sahipleri ve meraklılar malların en iyilerini toparlamadan, nadir otlar da tükenmeden orada olmak şart. Normalde erken kalkınca gözlerim yarı kapalı bir şekilde sürünerek kahve makinesinin yolunu tutarım ama bu kadar erken kalkınca nedense gözlerim ardına kadar açık ve sanki her zamankinden daha enerjiğim. Pek şaşkın, hızlı adımlarla mutfağa doğru ilerliyorum. Bir gece öncesinden kahveyi ölçüp, suyunu hazırlamışım, makinenin düğmesine basıp duşa giriyorum. Vaktinde orada olmak için dakika dakika plan yapmışım; içim rahat. Duşta aniden aklıma oturduğum sitenin belalısı kadın geliyor. Ya yine arabasını benim arabamın arkasına park ettiyse? Saçlarımı şampuanlarken çok moralim bozuluyor. Kendisinin binbir dereden su getirip aşağıya inmesi ve arabasını çekmesi genelde yarım saat sürüyor. Hemen bu ihtimali unutmaya çalışıyorum.