San Francisco‘daki hayatımın büyük bölümünü, sırf okuluma yakın diye, şehrin en sisli ve depresif bölgesinde geçirdim. Bir ucunda Pasifik Okyanusu’na tepeden bakan Cliff House, diğer ucunda da senelerce hem okuyup hem de çalıştığım okulum. İlk oturduğum garajdan bozma evin dibindeki Ton Kiang (San Francisco‘daki en sevdiğim Çin lokantası), ondan beş altı blok uzaklıkta, duvarları efsanevi buz patenci Kristi Yamaguchi‘nin posterleriyle sıvanmış, hayallerinizin de ötesinde lezzetli burgerleri olan Buffalo Burger ve içinde Türkiye’den gelen arkadaşlarımı komik pozlar vermek üzere sürükleyerek götürdüğüm, yanından alt alta dört tane siyah beyaz fotoğraf fırlatan fotoğraf klübesi ve içine para attıkça sinir bozucu kahkahalar atan Laffing Sal olan Musée Mécanique olmasa, bir daha da uğrar mıydım bilemiyorum.
Ne zaman oradan taşınıp San Francisco‘da ilk defa tek başıma yaşamaya başladım, hayatım değişti. San Francisco‘nun tadına varmaya başladım. Şimdilerde sadece Palace of Fine Arts’ın tepesindeki kameradan seyredebildiğim Marina’ya beş dakika yürüme mesafesindeki evim, birbiri ardına dizilmiş restoran ve cafeler olan bir caddeyi kuşbakışı seyrediyordu.
Kolay da olmadı bu evi bulmak. Yaklaşık bir ay boyunca her gün iş çıkışında kiralık ev dolaştım. Çoğu bütçemin çok üstünde, geri kalanı da ya başka bir evin duvarına ya da alakasız bir sokağa bakıyordu. O sıralarda İstanbul’dan bir arkadaşım ziyaretime geldi. İşten izin aldım, bir araba kiraladık, arkadaşımı şoförüm ilan edip ev dolaşmaya devam ettim. Her ev öncesi, öfleyip pöfleyen arkadaşımı sakinleştirmek için “Bak bu son, hissediyorum, bu ev tam aradığım gibi çıkacak” diye diye girilmedik sokak bırakmadım.
Evimi bulduğumuz gün yine arabayla sokaklarda dolanıyoruz. Oldu da gazeteye ilan vermemiş, sadece pencereye asılmış bir levhayla yetinmiş bir ev sahibine denk geliriz diye. Derken sabah aradığım ev sahiplerinden birisi arıyor, hemen eve gidiyoruz, sokakta park yeri bulamayınca ben arkadaşıma sen bir park yeri bul öyle gel deyip arabadan atlıyorum ve randevuya doğru ilerliyorum. Beni karşılayan çok kibar, Alman aksanlı kadın iki kat yukarıdaki eve çıkarıp kapısını açıyor. Bütçemin farkındayım, dolayısıyla evin kutu gibi olmasına artık aldırış etmiyorum ama bu sefer de evin tamamı lambri. Yer gök ahşap. Bu evde ne böcek vardır ama diye içimden geçirirken arabayı park eden arkadaşım geliyor, onun da gözleri büyüyünce geldiğimiz gibi çıkıyoruz.
Arkadaşımın arabayı park ettiği yere gelince gözüme bir yazı ilişiyor: “For Rent”. Hemen altındaki numarayı arıyorum. Telefonun diğer ucundaki apartman yöneticisi kadın evde olduğunu ve istersem evi hemen gösterebileceğini söylüyor. Otomatiğe basıyor ve tırmanış başlıyor. Tam dört kat tırmandıktan sonra hayallerimdeki evin kapısından içeri giriyoruz. Çok gereksiz, evin büyüklüğü düşünüldüğünde oldukça orantısız uzun bir koridordan sonra salona geliyoruz. Taş çatlasa 15 metrekare. Sağ tarafta ufak bir mutfak, koridora bitişik küvetli bir banyo ve salona bitişik bir giyinme dolabı. Ev bundan ibaret. Yatak odası yok (stüdyo daire dedikleri bu aslında). Salona tekrar bakmaya gidip aklımda neyi nereye koyarım diye düşünüyorum ama işin içinden çıkmak olanaksız. Bir adet yatak ve bir adet koltuğun oraya sığmasına olanak yok. Kadına nasıl olacak bu iş diye sorunca salona bitişik olan giyinme dolabının kapısının üzerinde bir yere basıp çeviriyor, ve kapının arkasına yapışık pek çelimsiz bir baza salonun orta yerine açılıyor. Adı Murphy Bed. Duvar yatağı da deniyor. Yer sıkıntısı çekilen evlerde başvurulan bir çözüm. Pek akıllıca gözüküyor, ama göz var izan var; ben buna nasıl sığarım? Sığdım diyelim, beni taşıması imkansız. Yani, Murphy bed var, Murphy bed var 🙂 Kadının suratı düşünce ev elimden kaçacak diye soru sormayı kesip hemen el sıkışıyorum.
Güle oynaya apartmandan ayrılınca kutlamak için yeni mahallemi gezmeye ve şereflendireceğimiz bir restoran aramaya başlıyoruz. Karşılıklı iki çiçekçiden sonra bir spor salonu, hemen ardından ufacık bir sinema, onların ardından restoran ve cafeler başlıyor. Sokağın en ucunda Williams Sonoma var. Çok güzel kokular gelince kafamı çeviriyorum ve restoranın üzerinde “ZAO” yazıyor. Hemen içeri girip oturuyoruz, siparişleri veriyoruz ve belki de o güne kadar San Francisco‘da yediğim en güzel yemeği yiyorum (çok büyük ihtimalle hayalimdeki evi bulmanın verdiği sevinç yüzünden böyle düşünüyorum). İlk Vietnam kahvemi de orada içiyorum. Yemek boyunca garsonun getirdiği kocaman bardağın dibinde duran bir parmak kalınlığındaki koyulaştırılmış şekerli süte bir süzgeçten kahve damlıyor. Kahve damladıkça karışımın rengi değişiyor. Kahvenin son damlası düşüp krem rengi karışım sütlü kahveye döndüğünde son lokmamı ağzıma atıyordum…
Bu kadar uzatmamın sebebi bu tarifin doğuşunun ta o güne kadar uzanması. Bana hem Zao’da, hem de San Francisco‘da en çok özlediğim restoran olan The Slanted Door‘da yediklerimi hatırlatan bir tarif bu. Vietnam, Tayland ve Çin mutfaklarında hoşuma giden tatların bir araya geldiği bir tarif. Aynı Zao’da olduğu gibi. Malzemelerin hepsi süpermarketlerde bulabileceğiniz şeyler.
Fotoğrafta gördüğünüz gibi tavuklara o harika rengini veren şey alttaki marine.
İçindekiler soya sosu, şeker, su, zencefil, pirinç şarabı, birkaç tane korkutucu renklendirici, koruyucu ve lezzetlendirici malzeme ve son olarak özel bir baharat karışımı. İçinde bu tip koruyucu ve renklendirici olan soslardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışsam da kırk yılda bir kullanmakta pek sakınca görmüyorum. Süpermarketlerin sirke ve soya sosu barındıran raflarında bulabilirsiniz.
Tarifin bence olmazsa olmazları taze kişniş yaprakları ve misket limonu (lime). Baştan söyleyeyim: marine sosu yerine soya sosu, kişniş yerine maydonoz ve misket limonu yerine limon olmaz. Yani olur da, o zaman başka bir yemek olur.
Gerçi hepsini tarif kısmında anlattım ama önemli birkaç ayrıntının altını tekrar çizeyim: Sebzeleri çok uzun süre kavurmamaya özen gösterin. Hafif diri kalsınlar. Havuçları kabaklardan daha ince doğrayın ki, kavurma işlemi bittiğinde aynı dirilikte olsunlar. Kuru soğan yerine tarifte belirtildiği gibi kırmızı soğan kullanın, daha güzel şekerleniyor.
Eğer bugüne kadar süpermarkette eliniz gitmediyse bile misket limonu alın, tavuğa sıkılır mı da demeyin, bir deneyin.
Ufak bir tavsiye de taze zencefille ilgili: Taze zencefil alıp eve getirdikten kısa bir süre sonra yumuşayıp tazeliğini kaybetmeye başlayacaktır. Eğer yemeklerinizde sıklıkla kullanmıyorsanız fakat her zaman da elinizin altında olmasını istiyorsanız, benim yaptığımı yapın, sıkıca paketleyip buzluğa atın. İhtiyacınız olduğunda çıkartıp dilediğiniz kadarını rendeleyin (donmuş olarak çok kolay rendeleniyor) ve tekrar paketleyip buzluğa atın. Merak etmeyin, buzlukta tadından çok fazla şey kaybetmiyor.
Ve muhakkak şahane kokulu yasemin pirinciyle hazırlanmış bir pilavla servis edin.
Şimdiden afiyet olsun.
ASYA USULÜ SEBZELİ TAVUK TARİFİ
Malzemeler
- 400 gram ince tavuk göğüsü
- 1/2 su bardağı + 2 çorba kaşığı çok amaçlı marine (all-purpose marinade, Amoy marka)
- 30 gram tereyağı
- 3 diş sarımsak, rendelenmiş
- 1 çorba kaşığı rendelenmiş taze zencefil
- 1 adet havuç
- 1 adet Kapya biber
- 6 adet minyatür (veya 1 adet orta boy) kabak
- 1 adet kırmızı soğan
- 1 adet chilli biberi
- 2 adet misket limonu (lime)
- 15 dal taze kişniş
Yapılışı
- Tavukları geniş ve yayvan bir kaseye koyup tavukların üzerini neredeyse geçecek kadar, yaklaşık yarım su bardağı, çok amaçlı marine dökün. Streç filmle kapatıp en az 1 saat (en çok 3 saat) buzdolabında bekletin.
- Havucu boylamasına ikiye kesip enlemesine yarım santim kalınlığında parçalara doğrayın.
- Kapya biberin tepesini kesip çekirdeklerini çıkartın, boylamasına ikiye kesip enlemesine yarım santim kalınlığında şeritlere doğrayın.
- Minyatür kabak kullanacaksanız kabakları bir santimlik halkalara, orta boy bir adet kabak kullanacaksanız da yine önce ortadan ikiye kesip, ardından enlemesine bir santim kalınlığında parçalara doğrayın.
- Kırmızı soğanı ikiye kesip ince dilimler halinde doğrayın.
- Chilli biberin tepesini kesip çekirdeklerini çıkartın ve ince halkalar halinde doğrayın.
- Tercihen yüksek kenarlı ve kapaklı bir tavada tereyağının yarısını (15 gram) orta ateşte erimeye bırakın. Rendelediğiniz sarımsak ve taze zencefili ekleyin. Tereyağı köpürünce tavukları bir maşa yardımıyla marinenin içinden alın, fazla marinenin kaseye akmasını bekledikten sonra tavaya tek katman halinde yayın. Orta ateşte (buraya dikkat; çok yüksek ısıda sarımsak ve zencefil yanmaya başlayacaktır) önlü arkalı beşer dakika pişirdikten sonra bir tabağa koyup kenara ayırın.
- Tereyağının geri kalanını tavaya koyun, eridikten sonra lime ve kişniş dışındaki bütün sebzeleri ekleyip, sadece hafif yumuşayana dek, yaklaşık 5 dakika boyunca kavurun.
- Tavukları sebzelerin üzerine geri koyun, geriye kalan 2 çorba kaşığı (ya da isteğe bağlı olarak daha fazla) marine sostan malzemelerin üzerine gezdirin, tavanın kapağını kapatıp 1-2 dakika daha pişirin ve ocaktan alın.
- Tavuk ve sebzeleri servis tabağına aktardıktan sonra çevresine dilimlediğiniz misket limonları ve taze kişniş dallarını dizin. Yasemin pirinç pilavıyla servis edin. Servis etmeden hemen önce de tavuk ve sebzelerin üzerine misket limonu sıkın.
YASEMİN PİRİNÇ PİLAVI TARİFİ
2-4 kişilik
Malzemeler
- 1.5 su bardağı yasemin pirinci
- 1.5 çorba kaşığı üzüm çekirdeği yağı (veya herhangi bir sıvı yağ)
- 1.5 su bardağı kaynar su
- 1.5 çay kaşığı tuz
Yapılışı
- Yasemin pirincini 20 dakika soğuk suda bekletip bir süzgece aktarın ve üzerinden tekrar soğuk su akıtıp bir kenara ayırın.
- Tercihen cam kapaklı, yayvan bir tencerede yağı kızdırıp pirinci ekleyin ve orta ateşte 5 dakika kadar kavurun.
- Kaynar suyu ve tuzu ekleyip karıştırın, kapağını kapatıp pirinçler suyun büyük bölümünü çekip sadece aralarında irili ufaklı su kabarcıkları kalana kadar (göz göz olana kadar) pişirin. Ardından altını iyice kısıp kısık ateşte 15-20 dakika kadar daha pişirin.
- Bu sürenin sonunda ocaktan alıp kapağını açın, üzerine temiz bir mutfak havlusu veya iki kat kağıt havlu serip kapağını kapatın ve 15 dakika demlenmeye bırakın.
belma
Lutfen bir kez de benim yorumum ilk yorum olsun:D hepsini okumadan yazıyorum bu yuzden de..
aşık olacagim; lime, tavuk ve zencefilli bu tarife.
Cenk
Belma – Hayırlı olsun!
derya – Tarifteki bütün malzemeler Migros, Tansaş, Carrefour Express ve Makrocenter gibi süpermarketlerde mevcut.
dlayra – Ben de her zaman denk gelemiyordum ama şu sıralar nereye gitsem görüyorum.
sercem – Yağ biberi diye bir şey duymadım ama sanırım aynı şeyden bahsediyoruz. Adının neden Kapya olduğunu bilmiyorum. Capsicum ailesinden; belki de Latince isminden türetmişlerdir. Pirinç şarabı şaraptır, sirke değil. Ama zaten sosun içinde mevcut, ek olarak alacağın bir malzeme değil. Taze kişnişi bütün süpermarketlerde bulabilirsin. Yerine toz kişniş kullanmak iyi bir çözüm değil. Taze olması yemeğe ferahlık katıyor.
derya
Sevgili Cenk muhteşem ötesi bir görüntü ellerine
sağlık.Senin kullandığın malzemelerin çoğunu bul
ma şansım yok.Varsada İngilizce anlamıyorum:))Tadına bakmak isterdim:))
Sevgiler…
ceren
İlk etapta tavuk olduğuna inanamadım nasıl güzel kızarmışlar ellerine sağlık cenk…
neslihan hamevi
Cenk bey merhaba,
Enfes görünüyor, hem tarifler, hem de anlatımınız harika. Özellikle kilo yönetimi konusunda dikkat ettiğim dönemlerde tarif okumamaya çalışıyorum, beni yemeğin kendisinden fazla etkiliyor. Yine de dayanamayıp yeni birşeyler var mı diye blogunuzu ziyaret ediyorum ve iştahla yazılarınızı okuyorum. Başarılarınızın devamını diliyorum. Sevgiler…
Ebru
Bu harika görünüyor,teşekkürler..
dlayra
nefis!
en sevdiğim yemeklerden biri olacak öyle görünüyor. yalnız ufak bir sorun, şu kişniş denen mereti her yerde bulmak kolay olmuyor. ama deneyeceğim bir defa daha.. belki benim pazara geliyordur..
Nesobaby
Ohh ohh misss bayılıyorum böyle çinçançon yemeklere Benim de favori mekanım Taksimdeki Çinbüfe. henüz daha güzeline rastlamadım belkide ondan. Şu marine sosta sanırım hep kullanılan cinsten ( tavuklu çin yemeklerinde) ben de bu tavukları neyle kaplıyorlar diye düşünürdüm hep 🙂
sercem
Heh he. 1,5 pilavı olabilirmiş bu tarifin adı:)
Soru 1. Kapya biber ne ola ki? Bizim kırmızı yağ biberi mi yani? Niye kapya oluyormuş onun adı? Öyle de ben mi bilmiyorum?
Soru 2. Pirinç şarabı şarap mıdır? Yoksa wine vinegar gibi bir şey midir?
Soru 3. Taze kişnişi nereden bulacağız? Bulamazsak toz kişniş kullanamaz mıyız?
gamze
Yasasin!!! malzemeleri bulmasi cok kolay olacak. Markette amoy sosu gorupte pek yuz vermeyenlerdim. Simdi nasil kullanacagimi biliyorum, keza taze zencefilde ayniydi….Amerikada yasiyorum bu malzeleri toparlmaka 5 dk mi alicak:)) Lime konusuna gelince onu sadece sus olarak mi koyuyoruz yani oyle yaninda garnitur gibi mi yenecek. yani burada lime in oynadigi rol nedir ?susleme mi yemege lezzet veren bisimi pismiyorda sanirim kesilip servis yapiliyor o kismi anlamadim. Lime konusunu neden kullanildigini yemegin yaninda mi yenildigin yoksa sadece gorunus itibariyle guzsel gozuksun diye mi konuldugunu acarsaniz sevinirim
Cenk
Gamze – Yazıda bahsettim ama tarif kısmına eklemeyi unutmuşum. Tavuk ve sebzelerin üzerine sıkıyoruz servis ederken. Tatlı ve koyu sosu hafifletiyor, pek güzel oluyor. Kolay gelsin.
deniz
itiraf ediyorum yemeklerinden çok yazılarını okumaya geliyorum sayfana..hep yaz olur mu, hep yaz.
Nora
Ben de bu tarifi deneyecem, marinade sosu merak ettim.
Taze kişniş nedense Türkiye’de pek tanınmıyor:( ben de hiç rastlamadım, yazdığınız marketlerde arayayım belki çıkar.
Fotoğraflar her zamanki gibi sade ve çok güzel.
SanalMutfakMert
Sevgili Cenk,
Siteni geç keşfettiğim için bazen kızıyorum kendime 🙂 Yemek blogları ve siteleri genelde hanımlar tarafından yazılıyor. Bu konuda senin gibi iyi bir örnekle karşılaştığım için inan çok mutluyum. Bu konuda yalnız olmamak inan çok güzel.
Ellerine ve kollarına sağlık. Gerçekten nefis olmuş. Eminim ki tarifi pişirmeme bile gerek yok. Malzeme oranları çok iyi oturmuş.
Takip etmeye devam 🙂 Yeni tarifleri heyecanla bekliyorum.. Kolay gelsin ve sevgiler…
Burak Zafer Sırmaçekici
Sevgili Cenk,
Naçizane bir tavsiyem olacak. Lütfen “Misket Limonu”na “Lime” yazma. Çünkü bu küçücük lezzetli narenciyeye ne zaman lime denmeye başlandı, işte o zaman bu ürünün fiyatı aldı başını gitti. Şimdi kilosunu 15-20 TL’den aşağı almak mümkün değil. Oysa Türkiye gibi narenciyenin bol üretildiği bir ülkede misket limonunun kilosu 3-5 TL olmalı. Ve adı da “lime” ya da “laym” olmamalı.
Bir de hoşgörüne sığınarak bir düzeltme yapmak isterim: Sözün doğrusu “göz var nizam var” değil, “göz var izan var” olacak. İzan, anlayış demek.
Ha yemek mi? Fazla söze ne hacet. Çok güzel gözüküyor. Eline sağlık.
Cenk
Burak Zafer Sırmaçekici – Tavsiyeniz ve özellikle de düzeltmeniz için çok teşekkürler. Sözü yanlış bildiğim için pek utandım, hemen düzeltiyorum. Misket limonu konusunda da katılıyorum size ama tarifi denemek için süpermarketlere alışverişe gidecekler için markette hangi isim altında satılıyorsa (ki çoğunda sadece “lime” olarak belirtiliyor), o şekilde de belirtmek lazım, aksi taktirde bulmakta zorlanabilirler. Misket limonu olarak belirtip lime kelimesini parantez içine almak en doğrusu gibi geldi bana.
piano
tarif çok güzel marine sosu acaba evde yapabilirmiyim diye bir girişimim olacak buradan aldığım gazla başarılı olursa sizinlede paylaşırım, taze zencefil konusuna çözüm getirmenizde ayrıca bir mutlu etti zira şuan buzdolabının yumurta rafında illegal zencefil üretecek boyutta çimlenme görülmüş durumda kurtarabildiklerimi buzluğa atacağım
teşekkürler…
Candan
Sevgili Cenk,
Yazılarını okumak ayrı bir keyif, ama bu tarifi de kesin deneyeceğim! Ankara’dan annemler gelecek haftasonu, menüde ana yemek belli oldu!
Sevgiler!
Sevgi
Selam Cenk, Koruyucu ve renklendiricilerden korktuğunuz kadar neden soya sostan korkmuyorsunuz?
Cenk
Sevgi – Soya sosundan neden korkmam gerekiyor?
Sevgi
Soya bitkisinin tıpkı mısır gibi GDO’lu olduğunu dünya biliyor artık. Korkmamız gerekmez mi?
Cenk
Sevgi – Kikkoman, Hollanda’da ürettiği soya sosunda GDOsuz soya kullandığını şurada belirtmiş. Firmanın Türkiye’deki halkla ilişkiler ajansının sorumlusu da bunu doğruladı (sana yazmadan önce aradım). Marketten aldığım şişeye baktım, üzerinde Hollanda’da üretildiği belirtilmiş. Bunun ötesinde değerlendirmek tabii ki bir tüketici olarak size düşüyor, ama ben korkulacak bir şey göremiyorum.
nilgün
soya gdo’lu olarak belirtilen ürünlerin en başında geliyor bildiğim kadarıyla. ardından mısır, kanola, pamuk geliyor.
piano
basit bir soya sosunun GDO sunun tartışıldığına inanamıyorum.. GDO yıllardır insanlık yararına kullanılan bir aşılama yöntemiyken şimdi bir takım gaza getirmeler yüzünden tüketicinin bu hale geldiğine inanamıyorum…
o zaman tavuğunda neyle beslendiğini öğrenmemiz doğal mı üredi yoksa lab. ortamında mı diye seceresini soruşturmamız gerekiyor en başta
şahsım adına bu tarz yorumları yapıcı, alt yapısı olan ve bilimsel bulmuyorum. bu bakış açısıyla yemek yapılmaz, keyif alınmaz
Nora
Herşeyin fazlası zararlı, sanki hergün soya sosu yiyoruz:)
pisi
Yasemin pirincini ıslatırken tuz koymamışsınız? Bir nedeni var mı? Teşekkürler…
Sevgi
Sevindim bu habere. Kolay gelsin 🙂
duygu
merhaba cenk,
tarifin 9. maddesini okuyunca birden irkildim. çiğ tavuk (çiğ etlerin hepsi) yüksek oranda mikroorganizma içerir, dolayısıyla içinde bekletildiği marinata da bunlar bulaşır. yeterince ısıl işlem uygulanınca (yani pişince) büyük bir kısmı ölür ve sağlıklı tüketilebilir hale gelir. yani bu aşamada pişirilmemiş sosun kullanımı son derece tehlikeli.
Cenk
duygu – Sos eklendikten sonra tekrar pişiriliyor, çiğ halde kalmıyor. Dolayısıyla bir sorun yok gibi geldi bana. 1-2 dakika yeterli değildir mi diyorsun?
pisi – Ben pirinci her zaman soğuk suyla yıkadığım için tuz eklemek gereksiz olur. Tuzunu kaynar su koyarken ekliyorum.
piano – İnsanlara neyi yeyip neyi yememesi gerektiğini dikte etmek bana itici geliyor, dolayısıyla herkes istediği konuda sorgulasın, öğrensin, aklına yatan şekliyle de uygulasın diye düşünüyorum. Misal, organik olduğu iddia edilen ve bu özelliği pakette de uzun uzun anlatılan bir tavuk aldım geçenlerde; hayatımda yediğim en kötü, en yavan tavuktu. Organik bir tavuğun bu kadar tatsız olması imkansız. Hep söylerken üzülüyorum ama burası Türkiye… İstediğin kadar araştır, bir süre sonra şirketlerin paketlerine koymalarına devlet tarafından izin verilen ibarelerle başbaşa kalıyoruz.
narcicegirengi
Merhaba Cenk,
SF benim icin buyuleyici bir sehir, Istanbul’dan sonra keyif aldigim ve hatta bazi noktalarini Istanbul’a benzettigim bir sehir.
Tarifi denemeyi dusunuyorum, soyledigin malzemelerin hepsini burada bulmam (Ingiltere) cok daha kolay. Pirinci pisirme yontemimiz de tamamiyle ayni bu arada tek bir farkla, ben tuzunu pirinci kavururken atiyorum ve bu yontemin pirincin kirilmasinin onune gectigini gozlemledim. Sevgiler
si-la
Merhaba, sadece bilmediğim için soruyorum; fotodaki kişniş midir, maydonoz mudur?
Cenk
si-la – Fotoğraftaki kişniş.
duygu
selam cenk,
tavuk için riskli mikroorganizmaların inaktive edilebilmesi için ortalama olarak 50C’de 30dak, veya 60C’de 10dak veya 70C’de 1dk ısıl işlem uygulamak yeterli olacaktır.
Cenk
duygu – Son pişirme esnasında derece nedir bilemiyorum. Sanırım riske atmaya gerek yok, nasıl olsa sos elimizde hazır, marinedeki yerine şişedekini kullanalım en iyisi. Önerin için çok teşekkür ederim.
Serra
Masa ortusu, uzerinde duran lime dilimi, yemegin rengi ve goruntusu, kirmizi kase ve tahta kasik, tarifi vermeden once anlattigin hikaye…Hani sanki 40 yildir tanisiyormusuz, ben senin evine gelmisim, sen bu yemegi bana yapmaya kalkmissin gibi…Bu isten o kadar zevk aldigin ve bir o kadar da zevkle yaptigin belli ki. Bu blogun beni uzen tek kismi, onu bu kadar gec kesfetmis olmam…Sevgiler
Dilek
Cenk;
İlk kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.Yazıyı sonunun gelmesini istemediğim bir roman gibi okudum. Ne kadar içten ve sürükleyici bir anlatım. Tek kelimeyle süpersin 🙂
Gökşen
Nacizane birkaç ekleme yapabilir miyim?
Yağ biberi ve kapya biber aynı şeyler. Bursa bölgesinde yağ biberi olarak anılıyor ancak, benim orda yediklerim biraz daha büyük ve daha kalın etliydi. Belki de adlandırma farkı böyle bir farktan ileri geliyordur.
İkinci olarak da; kişniş bazı bölgelerde “kinzi” olarak bilinir. Belki bu şekilde duymuş olabilirler. Görünüm olarak maydonoza çok benzemekle birlikte çok farklı ve yoğun bir aroması vardır, kuru tohumlarıyla tazesinin tadı çok farklı oluyor bunu da belirtmek istedim, ikame olarak düşünülmemeli…
Yemeğe gelirsek, arşivden tek tek tariflerini inceleyip büyük çoğunluğunu sıraya koyduğum için, bu yemeği bizzat denemem için biraz daha var. Ama güzel olacağından kuşkum yok zaten, eline sağlık…
zuhal
Cenk gene saçma bir soru sorup seni sıkıcam ama napiim!!!Soru şu:Önceki tariflerin birinde bir yoruma cevap verirken bir site adı vermiştin,snowegg miydi eggssnow muydu hatırlayamadım,son dört ayın tüm tarif yorumlarına yaptığın cevapları iki kez okudum ama sanırım şeytan üstüne oturduğu için bir türlü göremedim de!Affına sığınarak cevap bekliyorum.(mahcup bir gülümseme..)
Cenk
zuhal – Snoweggs linklerim arasında var (en alt sağ). Buraya tıkla 🙂
zuhal
bence o alta bi link daha koy “görünmeyecek yorumlar” tavsiyemi not almanı diler,mehcup gülümsememi ekler,teşekkür ederim:)
Tuba Efe
Yine harika bir anlatim ve yine degisik bir tarif
artik San Fransisco ya gidemem de benzerini yapmayi düsünüyorum,ama tereyaginda degil tavuklari sivi bir yagda söyle bir cevirdikten sonra…..Tuba
betül köroğlu
postu okumadan önce fotoğraflara bakarım hep. Tavuk bi harika. ama benim gözüm aslında çok sevmesemde arka plandaki pilava takıldı ilk olarak. Keşke olsa da yesem dedim şu an. Cenk ellerine sağlık valla harikalar yaratmışsın yine…
sevgiler
ayşegül
İzninizle küçük bir eleştiri yapmak istiyorum. Mesela bu asya usulü tavuk da bunu hissettim. Bazen aşırı özenilmiş göruntusu veriyor sunumlarınız. Sanki maydanozlar bile sayılarak ve aynı yöne konulmuş falan gibi örnek vermek gerekirse. Hani kusursuz gibi oysa daha dogal bi tarz size daha yakışıyor. Umarım ifade edebilmişimdir kendimi. Yazım diliniz ve tarzınız çok şeker. Hiç bitmesin istiyorum tekstleriniz. Saygılarımla…
Cenk
ayşegül – Haklısın, ben de milimetrik yerleştirilmiş yemek fotoğraflarını sevmiyorum. Aşırı özenilmiş görüntü görenleri yemekten uzaklaştırıyor, çok steril bir hava veriyor. Bu fotoğrafta ise çevresine gelişigüzel koydum ama tabağın içinde çok fazla malzeme var ve en azından birkaç malzemenin düzenli olmasına ihtiyaç var. “Özenilmiş” ve “rahatsız etmeyecek kadar gelişigüzel” arasında çok ince bir çizgi var. Fotoğrafta bence düzenin içinde hala bir düzensizlik var ama tabii her bakana göre değişebilir bu. Güzel sözleriniz için teşekkür ederim.
gün
bu tarifini de denedim hemen enfes oldu, lime hariç aynı malzemeleri kremayla yapıyordum ben. tavukları da marine sos yerine süt ağırlıklı kendi yaptığım bir sosta bekletiyordum. 2 gün üst üste kendi tarifimle seninkini yaptım ve herkes asya usulü tavuğu daha çok beğendi. ellerimize sağlık 🙂
zuhal
cenk iyi misin?umarım hayat telaşından başka bir şey yoktur.Bu kadar uzun süre yazmayınca merak ediyorum:)Aileden birinden haber alamamış gibi hissediyorum:(
Cenk
zuhal – Çok sağol, lütfen merak etme, çok iyiyim. Bir yazı yazıyorum ama henüz yayınlanabilecek kıvama gelmedi. Yazdığım en zor yazı oldu. Umarım yakında.
zuhal
İyi olmana çok sevindim:)Seni zorlayan bir yazı iyi bir şey olacaktır eminim,kolay gelsin..
bedia
tık tık
şehmus
oo süper Ellerine Sağlık:D
Didem
Merhabalar,
Ton Kiang benim de San Francisco’da en sevdigim restoranlardan biridir. Hatta oranin dim sum’larinin tadina doyum olmaz:)) Orada bir keresinde taze soganli Pancake yemistim ve hala tadi damagimda, eger bir gun olurda tarifini bulursan herkesin bayilacagina eminim:))
SF’dan sevgilerle…
halidee..
yemekten çok gözüm sagdaki limona takıldı..=)
arzu
Kişnişten nefret eden biri olarak bu tarifi denemem imkansızlaştı. Bu yemekte kişniş, misket limonu ve marine sosu olmazsa olmaz demişsiniz. Merak ettim, kişniş ve misket limonu arasında birbirlerini dengeleyen bir ilişki mi var?
Cenk
arzu – Evet, ikisi birbirine çok yakışıyor ama bunlar olmazsa olmaz dememin sebebi hepsinin yemeğe ayrı ayrı kattıkları tat yüzünden. Elbette onlarsız da olur ama aynı yemek olmaz. Kişniş sevmiyorsanız kullanmadan da yapabilirsiniz.
damla derman
biz genelde jasmine pirinci kavurmadan kaynar su ve tereyağı karışımına suda beklettiğimiz pirinci atarak pişiriyoruz. öyle ağzını açtın kapadın oldu olmadı da yok 😀 suyunu çektiğinde tane tane oluyor ve dağılmıyor jasmine pirinç. eğer hiç denemediyseniz bir de o şekilde denemenizi tavsiye ederim. pilavlın p sini yapamayan annem 2. yapışında büyük teyzemin kıvamı ve lezzetini tutturabildi diyebilirim.
fatmanur aydın
renk şahane mükemmel..amoy sosların çeşitleride güzel deneyenlerdenim baharat ve soslu herşey bana uyarr ellerinize sağlık cenk bey hemen deneyeceğim başarılar:))
melike
Merhaba, tarifi kullanarak bugün arkadaşlarıma yemek yapacağım ancak kafama birşey takıldı; tavukları bütün yerine julyen doğranmış olarak pişirmemde bir sakınca var mı? Sosu daha iyi çeker gibi geldi ama emin de olamadım fikrinizi almak istedim:)Bir de yasmin pilavını üzüm çekirdeği yağıyla yapmanızın sebebi nedir bu yemeğe daha çok yakışması mı o haliyle?
Çok severek takip ediyorum sizi başarılarınız devamını dilerim, kitap da harika olmuş:) sevgiler.
Cenk
melike – Tavukları ufak parçalar halinde de pişirebilirsiniz. Yasemin pirinciyle pilav yaparken zeytinyağı pirincin kokusunu bastırıyor. Diğer sıvı yağları kullanmadığım için üzüm çekirdeğini tercih ediyorum. Çok teşekkürler.
Bora
Merhaba bu sene bahçede sebze ve baharat yetiştirmeye karar vermiş biri olarak binlerce tür arasında kaldım. Özellikle önerdiğiniz lezzetini kanıtlamış bir tür varsa tavsiye eder misiniz? Yabancı bloglarda çok kullanılan ama Türkiye de zor bulunan geleneksel tohum arayışına girdim ve bu konuda aklıma şu ana kadar sadece kişniş jalepeno tabasco bir iki çeşit kabak (sarı ve costata romanesco ) ve renk renk domates tohumu geldi.
Cenk
Bora – Bu konuda çok fazla bilgim yok, sadece kabak cinslerinin genelde bahçeyi ele geçirdiğini biliyorum. Çok seviyorsanız ayrı tabii ama bir cinsle yetinmek sanırım daha akıllıca olur. Geleneksel tohumları İpek Hanım Çiftliği’nin sahibi Pınar Hanım’a sormanızı tavsiye ederim.