Beklediğim gün geldi. Kitabımın İngilizcesini Amerika’daki yayınevime teslim ettim ve son iki senedir çektiklerimi anlatmaya hazırım.
Kitabımı hak ettiği özelliklerde basmaya niyetli bir yayınevi bulmak, benim için uzak bir hayaldi. Sonrasında kitabımı hak ettiği şekilde İngilizceye çevirmek ise hayatımda yaptığım en zor işti. 2015’in Mayıs ayından beri neredeyse nefes almadan çalışıyorum. Gerçi Türkçesi birkaç milyon adet satmış olsaydı bütün bunlara hiç gerek kalmayacaktı. Çektiğim acıları yazmak yerine belki de şu anda Big Sur’de battaniyelerin altında dondurma kaşıklıyordum. Ya da sabah kahvemi içmiş, okyanus manzaralı posta kutumu kontrol etmeye çıkmıştım. Ama yılmak yok! O zamana kadar fotoşoplu hayallerle yaşamaya devam.
Oldukça uzun bir yazı hazırladım. Kahveniz kekiniz hazırsa başlıyorum. Altı buçuk sene öncesine gitmem lazım.
EKİM 2010
Türkçe kitabımı yazmaya başladığımı İngilizce blogumda duyurduktan hemen sonra, Amerika’daki bir yayınevinin editöründen bir e-posta aldım. Yazın ailesiyle İstanbul’a gelen editör, blogumdaki yazıları takip ederek Kasımpaşa Kastamonu Pazarı’nı keşfettiklerini ve pazardan aldıklarıyla otel odalarında kendilerine ufak bir ziyafet çektiklerini yazmıştı. Hem teşekkür etmiş hem de kitabım için hazırladığım bir taslak varsa görmek istediğini belirtmişti.
Bahsettiği taslak, tam anlamıyla bir ömür törpüsü. Kitabın adı, içeriğinin özeti, yayınevine teslim edileceği tarih, ön görülen satış fiyatı, hedef kitlesinin özellikleri ve aynı konuda yazılmış diğer kitaplardan farklılıkları ve üstünlüklerinden tutun, yazarın öz geçmişine ve önerdiği kitabı yazmaya vâkıf olduğunu gösteren özellikleri ve tecrübelerine kadar birçok detayın yer alması gereken bir doküman. Bitmedi. Kitap çıktığında nasıl bir pazarlama kampanyası yürüteceğinizi anlatmanız lazım. Sosyal medya hesaplarımda duyurup blogumda çekilişler yapacağım demek yetmiyor. Orada da bitmedi. Kitapta yer alacak bölümlerin özetine ilaveten, bu bölümlerden birinde yer alacak, fotoğraflarıyla birlikte 5-10 adet tarif göndermeniz gerekiyor. Hazırladığınız taslak editörün ilgisini çekerse tariflerden birini deneme olasılığı çok yüksek, dolayısıyla tariflerin hepsinin defalarca test edilmiş olması gerekiyor. Onlarca sayfa uzunluğunda, her cümlesi didik didik incelenecek bir doküman. Kitabı bitirip yolla, neredeyse aynı şey.
Yolladığınız taslak, yayınevindeki farklı departmanlar arasında dolaşacak. Önce iletişimde olduğunuz editör heyecanlanacak, sonra pazarlama ve satış departmanları teklif edilen kitabın ses getirip tatmin edici bir satış rakamına ulaşabileceğine kanaat getirecek, sonra da bunların hepsi editörün sunum yaptığı üst kurulun aklına yatacak. Yani taslağı hazırlayıp yollamakla iş bitmiyor ve popüler bir restoranın şefi değilseniz veya televizyonda çok izlenen bir yemek programınız yoksa, ya da adınız David Lebovitz filan değilse, taslağınızın kitaba dönüşme ihtimali pek az.
Neyse. Zaten o sıralar Türkçe kitabımı yıl sonuna yetiştirmeye çalıştığım için, editöre vaktim olmadığını belirtip kitabımı bitirir bitirmez üzerinde çalışmaya başlayacağımı, elle tutulur bir taslak hazır olduğunda da muhakkak iletişime geçeceğimi yazıp yolladım. Hemen ardından üç farklı yayınevinden daha benzer e-postalar alınca, eskiden San Francisco’da tanıştığım bir yazar menajerinin fikrini almaya karar verdim. Yurt dışında menajeri olmayan yazar yok gibi. Kısaca özetlemek gerekirse, görevleri; kitabınız için ideal olan yayınevlerini ve editörleri belirlemek, hazırladığınız taslağı editörlere sunmak, gelen teklifleri değerlendirmek, kitap çıkana kadar elinizi tutmak, çıktıktan sonra da tanıtımından satışına kadar birçok konuda destek vermek. Sevgili Carole, daha ortada bir taslak yokken bile böyle bir ilgi olduğunu görünce hemen bir anlaşma yolladı. Birlikte çalışmaya başlamış olduk ama ortada ne verilmiş bir söz, ne de taslağı yetiştirmem gereken bir tarih vardı.
HAZİRAN 2014
Sonrası malum; üzerinden seneler geçti, Türkçe kitabım çıktı. Ara sıra Carole’la yazışıyorduk. Haftada birkaç saat de olsa teklif üzerinde çalışmamı öğütlüyordu ama iki işi bir arada yapmak benim için mümkün olmadığından öteledim de öteledim. Türkçe kitabım bittiğinde ise kontroller sırasında yazdıklarımı defalarca okumaktan, matbaada geçen sinir dolu günlerden ve daha bir sürü konu yüzünden o kadar bunalmıştım ki hemen sonrasında taslak üzerinde çalışmaya gücüm kalmamıştı. Tek istediğim, imza günlerinin ardından iki haftalığına San Francisco’ya gidip amaçsızca sokaklarda dolaşmaktı. Maalesef mümkün olmadı. Kitabı bitireceğim derken sıfırı tükettiğim için (ve kitabın ilk telif ödemesi de kitap çıktıktan 6 ay sonra geleceği için), bir süreliğine fotoğrafçı ve yemek stilisti olarak başka projelerde çalışmam gerekti.
MAYIS 2015
Az da olsa belimi doğrulttuktan sonra yavaş yavaş İngilizce kitabın taslağı üzerinde çalışmaya başladım. Taslağı okuyan editörlerin hepsinin ilk iş olarak bloguma bakacağını bildiğim için bir yandan da senelerdir öksüz bıraktığım İngilizce bloguma Türkçe kitabımla ilgili bir yazı hazırlamaya başladım. Esin Hanım’ın örtülerinden Golden Gate Köprüsü rengindeki başlıklara kadar her detayı anlattığım bir yazı yazdım. Carole yazıyı ve kitap için çektiğim videoları o kadar beğendi ki taslağın hazır olmasını beklemeden aklında kitap için belirlediği editörlerin hepsine yazının linkini yolladı. O sıralar birkaç ay sonra çıkacağım San Francisco ve Big Sur seyahatimi planlıyordum ama blogumdaki yazıyı okuyan editörlerin hepsi birden Carole’a kitap taslağı görmek istediklerini belirtince seyahate çıkmadan bitirip göndermen lazım diye bir ültimatom geldi. Bu arada, bana seneler önce yazıp kitap taslağını görmek istediklerini belirten editörlerin hepsi, yayınevlerinden ayrılıp bambaşka sektörlerde çalışmaya başlamışlar…
Kendimi eve kapatıp gece gündüz taslak üzerinde çalıştım, San Francisco’ya gitmeden bir gün önce de Carole’a gönderdim.
Seyahatin ikinci gününde Carole’la öğle yemeğinde bir araya gelip taslak üzerinde konuştuk. Tam ayrılırken konu teslim tarihine geldi.
Yurt dışında yemek kitaplarının yayınevine teslim tarihleriyle yayımlanma tarihleri arasında genelde 1 yıl oluyor. Yani bitmiş metni yayınevine gönderiyorsunuz ve kitabınız en erken 1 sene sonra yayımlanıyor. Çok uzun bir zaman gibi geliyor (Türkçe kitabım, metnini editörüm Işıl’a yolladıktan 3-4 ay sonra raflardaydı) ama orada işler farklı ilerliyor. Her şeyden önce, yayınevleri daha senenin başında sonbahar sezonunda yayımlanacak kitapların kataloğunu yayımlıyor. Ve o katalogda kitapların kısa özetlerinden kapak görsellerine, sayfa sayısından hangi haklarının kendilerinde bulunduğuna dair birçok detay bulunmak zorunda.
Kitap çıkmadan 7-8 ay önce de Amazon, Barnes&Noble ve IndieBound gibi sitelerde kitapların ön sipariş sayfaları yayına giriyor. Çoğu yemek kitabı, maliyeti makul bir seviyede tutabilmek için Çin’de basılıyor; bu da üretim süresine kafadan birkaç ay eklemek demek. Kitap baskıya girmeden aylar önce, iki-üç cümlelik yorumlar alabilmek için kitabın dijital bir kopyası (çoğu zaman metnin düzeltilmemiş hâliyle) konunun üstadı olan yazarlara ve şeflere gönderiliyor. Kitap raflara dizilmeden aylar önce de gazete ve dergilere aslı gönderiliyor. Her şey planlı ve programlı.
Carole’la buluştuğumuzda 2015’in Mayıs ayındaydık. Ne 2016’nın sonbahar sezonunu ne de 2017’nin ilkbahar sezonunu yakalamak mümkün. Kitabın çıkabileceği en erken dönem, 2017’nin sonbaharı. O tarihte kitabın yayımlanabilmesi için bitmiş metni 2016’nın sonbaharında yayınevine teslim etmem lazım. Yani San Francisco’da buluştuğumuz günden itibaren 18 ay süre var. Ama daha taslağı düzeltip Carole’a göndereceğim, o tek tek yayınevlerine sunacak, yayınevleri değerlendirecek, ilgilenenler teklif yapacak, gelen teklifler değerlendirilecek, sonra da pazarlıklar başlayacak… Aylar alacak bir süreç. Ve her geçen gün, o 18 aydan düşecek. Bana sorsan, dişimi kırsam 18 ayda bile bitiremem. Ama başka çare yok; sonbahar sezonu ilkbahar sezonuna göre satış için daha iyi bir dönem ve 2017’nin sonbahar sezonu kaçarsa kitabın yayım tarihi 2018’in sonuna kayıyor. Kim öle, kim kala?
Carole pek iyimser. Ne olacak, zaten Türkçesi hazır, sadece metni çevireceksin diyor. Birebir çeviri mümkün mü? Hayat o kadar kolay mı? Bugüne kadar birebir çevirdiğim bir blog yazısı dahi yok. Türkçe’deki çoğu kalıp, İngilizceye çevirdiğinizde sırıtıyor. Bir de ben çeviri yapmaktan nefret ediyorum. Daha ilk cümlede içime sinmeyen bir şey çıkıyor ve onu halletmeden bir sonraki cümleye geçemiyorum. Tıkanıp kalıyorum. Tek kurtuluş, kelimelere takılı kalmadan sil baştan yazmak. Bazı kalıpları çevirmek mümkün değil. Sıkıysa “yanağını dayar uyursun”u çevir; taslakta ne anlama geldiğini anlatırken bile akla karayı seçtim.
Bu arada, taslağa Instagram’da kitabımla alakalı paylaştığınız fotoğraflardan hazırladığım devasa bir kolaj ekledim. Görenler inanamadı!
Çorbada sizin de tuzunuz var. İlgi ve desteğinize tekrar tekrar teşekkür ederim. Yukarıdaki de güncellenmiş kolaj. Gücüm bugüne kadar paylaşılanların ancak yarısını birleştirmeye yetti!
Herhâlde konuşurken suratım renkten renge girdi, bir de Türkçe kitabımı dört buçuk seneye yaydığıma şahit olduğundan olsa gerek, Carole bir açıklama yapmak ihtiyacı hissetti. Üzerine basa basa taslakta belirttiğim teslim tarihine sadık kalmama gibi bir şansım olmadığını, otuz küsur senelik kariyerinde hiçbir yazarının—çok ciddi bir rahatsızlık geçiren bir yazarı da dahilmiş—söz verdiği tarihten şaşmadığını söyledi.
Carole’dan ayrılıp arkadaşımla buluşacağım yere doğru yürürken soğuk soğuk terlemeye başladım. Bıraktım zamanında yetiştirmeyi, ben bu kitabı nasıl çevireceğim? Kitaptaki yazılar bir bir gözümün önünden akmaya başladı. Ve aktıkça içinden çıkılmaz sorularla kendi kendimi yemeye başladım. Her şeyi geçtim, o giriş yazısını nasıl çevireceğim? Daha kestaneli pastanın yazısı var! Ya salepli tarifler? Saf salebi bu insanlar nereden bulacak? Yerine ne kullanmak lazım? En kötü ihtimalle elmalı pie ile tarçınlı çörek tariflerini kitaptan çıkarırım ama yerlerine neler gelecek? Birkaç Türk tatlısı mı koysam? Bir baklava hamuru eksikti! Vakit yok! Daha Amerika’da şekerpare kayısıya en yakın cins hangisi onu bile bilmiyorum.
İş çeviriyle bitse yine iyi; kitaptaki tariflerin hepsinin Amerika’daki malzemelerle denenmesi ve tıkır tıkır işler hâle getirilmesi lazım. Şeker farklı, tereyağı farklı, badem unu bile farklı. Peki, kim deneyecek bu tariflerin hepsini?
Birkaç gün böyle kendimle kavga dövüş geçti. Kahvaltıda kruvasan görüyorum, aklıma yapım aşamalarını nasıl çevireceğim geliyor ve içim daralıyor…
Sonra Carmel ve Big Sur’e gittik, biraz sakinleştim, ama aklımın bir köşesinde hep çeviri.
San Francisco’ya döner dönmez kendimi otelin yakınındaki bir süpermarkete attım. Kitaptaki tariflerden bazıları Amerikan malzemeleriyle yapıldığında tutmazsa, İstanbul’da tarifleri işler hâle getirmek için elimin altında malzeme bulunsun diye alışveriş yapacağım. 32 kilo limiti olan bir bavulu dolduracak kadar beyaz un, ekmek unu, tam buğday unu, beyaz şeker, kahverengi şeker, kabartma tozu, karbonat, instant kuru maya, pudra şekeri, badem tozu, vs.—kısacası, uzun süre stoklayabileceğim ne varsa—hepsini toparlayıp kasaya yığdım.
Tam poşetlere koymaya başlamıştım ki arkamdaki kadın gözlerini fal taşı gibi açıp, “Ne o, yoksa bir pastane mi açıyorsun?” diye sordu. “Bir kitap yazdım da, oldu da İngilizceye çevirirsem ve oldu da içindeki tariflerden biri buranın malzemeleriyle yapıldığında tutmazsa İstanbul’da elimin altında bulunsun diye alıyorum.” deyince, kahkahalar eşliğinde “Bu kitabı almam şart! Nerede bulacağım? Nasıl duyacağım?” diye sordu. Tam “Valla teyzeciğim, kitap belki çıkar da o zamana ben çıkar mıyım, bilemiyorum.” diyecektim, kadının heyecanını kursağında bırakmamak için blogumun adını verip takipte kalmasını rica ettim.
HAZİRAN 2015
İstanbul’a döndüm, Carole’la öğle yemeğinde konuştuklarımızın ışığında taslağı düzelttim ve yolladım.
Carole daha baştan bu sürecin çok uzun olacağını söylemişti. Yanımda götürdüğüm kitapları editörlere yolladı, sonra da beklemeye başladık. Daha doğrusu, o beklemeye başladı. Ben tutuşmuş durumdaydım.
Beklemekle geçen her gün, çevirinin süresini kısaltıyor. Daha tek tek editörlerle buluşacak, kitabı anlatacak, editörler düşünecek edecek… Onu mu derler bunu mu derler diye çok düşünmeden tarif kısımlarını çevirmeye başladım. Daha ortada yayınevlerinden gelmiş bir teklif yok. Teklif gelme ihtimali öyle yüksek de değil… Bunları dert etmeye dahi vakit yoktu. Zaten hayatta neyin garantisi var ki? Bu, kendine güvenip güvenmemekle alakalı da değil. Çünkü iş, teklif almakla da bitmiyor. Zaten çok para kazanılan bir sektör değil. Sadece kitap yazarak geçinen çok fazla insan yok. Çoğu yazar, kitaplarını başka kapılar açacağını umarak yazıyor. Ben o kategoride değilim. Sadece kitap yazmak istiyorum. Bunun için de gelecek teklifin şartları da önemli. En azından kitap çıkana kadar kendimi geçindirebilmem lazım. Tercihen de bir sonraki kitabıma başlayabilmem için kenara bir miktar para koymam lazım.
Neyse, dediğim gibi, bütün bunlar için endişelenecek vakit yoktu. Artık nasıl tutuştuysam, sabahın kör karanlığında kalkıp gözlerim şaşı görene kadar çalışarak malzemelerin ve tariflerin yapılışlarının tamamını bir buçuk ayda çevirdim. Elbette tam anlamıyla bitmiş sayılmazlardı. Benzer cümlelerin aynı şekilde akması lazım, malzemelerin tarifteki sırada listelendiğine emin olmam gerek, şekerpare kayısıya en yakın cins hangisi hâlâ bilmiyorum, vs. ama en azından bir başlangıç noktam var ve çok mutluyum. Fakat Amerika’dan hâlâ ses yok. Hiçbir güç elle tutulur bir teklif almadan tariflerin hikâyelerini bana çevirtemez diyordum, onlara da başlamak zorunda kaldım. En kötü ihtimalle İngilizce bloguma senelerce yetecek kadar malzeme çıkar diye düşündüm.
AĞUSTOS 2015
Tam hikâyeleri çevirmeye başlamıştım, teklifler teker teker gelmeye başladı. Sonunda bana seneler önce teklif görmek istediğini yazan ilk editörün yayınevini olan Abrams’ın (o yıllarda yemek kategorisindeki kitapları Stewart, Tabori & Chang etiketiyle yayımlıyorlardı) teklifini kabul ettim. Tahmin ettiğim gibi, kitabın çıkış tarihi Kasım 2017, metin ve fotoğraf teslim tarihi de Kasım 2016 olarak kararlaştırıldı. Bir de, kitabın tamamını teslim etmeden önce içinden bir bölümü fotoğraflarıyla birlikte Mayıs 2016’da teslim etmemi istediler. Ben zannettim ki bu ilk bölümü sadece tadımlık olarak istiyorlar; bakalım ortaya düzgün bir şey çıkıyor mu diye emin olmak için. Hiç sorun etmedim. Daha ilk bölüm teslimine 9 ay var. Zaten malzemeler ve tarif kısımları çevrilmiş durumda. Taslağı hazırlarken 2 tane kurabiye tarifinin hikâyelerini de çevirmiştim…
ŞUBAT 2016
Tam gaz çeviriye devam ederken, bu tadımlık ilk bölüm tesliminin, aynı zamanda yayınevinin stil kılavuzuyla benim tarif yazımı konusundaki tercihlerimin ortak bir paydada nasıl buluşacağına karar vermek için olduğunu öğrendim. Daha önce hiç duymamış olanlar için özetlemek gerekirse, stil (veya biçim) kılavuzu, dokümanların yazımında ve tasarımında tutarlılık oluşturmak adına uyulması gereken kurallar bütünü olarak özetlenebilir. Gazetecilikte genellikle AP (Associated Press); bilimsel yayınlarda APA (American Psychological Association); roman ve hikâye gibi konularda da genellikle Chicago Manual kılavuzlarının kullanıldığını biliyordum ama yayınevlerinin kendilerine özel stil kılavuzlarının olduğundan haberim yoktu.
Neyse, böylelikle haberim olmuş oldu. Stil kılavuzu geldi. 70 sayfa! İlk sayfa, genel konularda hangi standart stil kılavuzunun hangi baskısına uymam, yemekle ilgili terimlerde hangi kitaplara başvurmam ve büyük harf ve noktalama işaretlerinin kullanımı gibi bazı konularda neleri tercih etmem gerektiğiyle alakalı genel bilgiler içeriyor. Tabii başvurmamı tavsiye ettikleri kılavuzlar her şeyi kapsamıyor. Bu sayfayı takiben yayınevine özel kurallar ve öneriler başlıyor. Malzeme ölçülerinin ne şekilde belirtilmesi gerektiğinden tariflerin alt başlıklarının yazı içinde hangi formatta çağrılması gerektiğine, kullanacağım tencerelerin hacimlerine göre o tencereler için hangi kelimeleri kullanmam gerektiğinden fırını önceden ısıtmanın ne şekilde kelimelere döküleceğine kadar her ayrıntı yer alıyor. Tabii bütün bunları, tarifleri çevirmeden önce bilseydim iyiydi. Kılavuzu inceledikçe gördüm ki işin içinden çıkmak çok kolay olmayacak. İlk iş olarak kılavuzdaki benim kitabımla alakası olmayan kısımları sildim. Sonuçta ekmek kırıntılarının tarifte nasıl çağırılacağı, konu balık olunca farklı pişirme yöntemlerinde nasıl kelimeler kullanmam gerektiği ya da tavuk parçalarının malzeme listesinde ne şekilde ifade edilmesi gerektiği, kitabın içeriğiyle uzaktan yakından alakalı değil.
Gereksiz bölümleri traşladıktan sonra tariflerin tamamını her kural için baştan sona gözden geçirmeye başladım. Yazdıklarımı daha ilk kurala uydurmam tüm günümü alınca baktım olacak gibi değil, kitabın tamamıyla boğuşmak yerine Mayıs ayında teslim edeceğim kurabiye bölümünü ayrı bir doküman olarak kaydedip sadece onun üzerinde çalışmaya başladım. Kılavuzu geç de olsa keşfetmem bir bakıma iyi oldu çünkü çevirirken bazı konularda sürüncemede kalmıştım ama çalışmaya devam ettikçe kılavuzda önerilen bazı kullanımları tercih etmediğimi fark ettim. Zaten editörüm, kılavuzu yollarken dokümana olabildiğince bağlı kalarak kendi tercihlerim doğrultusunda ilerlememi tavsiye etmiş, bu tadımlık bölümü teslim ettikten sonra metnin geneli için aramızda kendi kılavuzumuzu oluşturabileceğimizi söylemişti. Bir yandan düzeltmeleri yapıp bir yandan da yayınevinin kılavuzuna ters düşen konularda nasıl ilerleyeceğimi ve neden böyle ilerlemek istediğimi uzun uzun anlatan bir doküman hazırlamaya başladım. Sabahtan akşam kafam çalışmamaya başlayana kadar metin üzerinde çalışıyordum, yemek yedikten sonra da gözlerim seyirmeye başlayana kadar fotoğrafları yayınevinin istediği ölçülerde tekrar hazılıyordum. Bir de fotoğraflar var tabii… Amerika’daki yayınevi fotoğrafları daha yüksek çözünürlükte istediği için hepsini tekrar gözden geçirdim, gerekli boyutlarda kırptım, kaydettim, sıklıkla çöken bilgisayarımın ekranını seyrettim… Neyse, kurabiye bölümü bitti, ben de bittim…
MAYIS 2016
Kurabiye bölümünün teslimatından bir hafta önce, bölümü baştan aşağıya artık kaçıncı kez okuyup hata ararken, suratımın sol tarafı kulağımdan çenemin ucuna doğru uyuşmaya başladı. Önce herhâlde bilgisayar karşısında yanağımı elime yaslayıp çok uzun süre oturdum diye düşündüm fakat saatler ilerledikçe ne geçti ne de azaldı. Hani dişçi iğne yapar da yanağınız saatlerce uyuşuk kalır ya; onun daha hafifini düşünün. İlk gün çok fazla kafaya takmamaya çalıştım. Ertesi gün kalktım, sol yanağım hâlâ uyuşuk. Bir türlü işe odaklanamıyorum. Aynanın karşısında ellerimi çenemin üzerinde gezdirerek diğer tarafla karşılaştırıyorum, çenemin alt tarafında şişlikler arıyorum… Yüz felci mi beyin tümörü mü derken o haftayı nasıl atlattım bilmiyorum. Bölümü teslim eder etmez soluğu nörologda aldım. Aklımda onlarca endişe. En büyüğü de, bir şey olursa kitabı nasıl bitireceğim. Neyse, doktor önce fiziki kontroller esnasında yüz felcini eledi, sonra da kısa bir soru cevap sonunda uyuşmanın kaynağının stres olduğunu söyledi. Meğerse çok yaygınmış. Aklıma bu olasılık gelmemişti ama sürpriz de olmadı. Sadece, suratımın yarısının uyuşmasına sebep olacak kadar stresli olduğumun farkında değildim.
Kitap yazmak—özellikle de benim kadar obsesif biriyseniz—oldukça stresli ama bana göre her sabah trafikte saatlerimi heba etmek, gün içinde bir sürü gereksiz insana maruz kalmak ve anlamsız toplantılarda ömür tüketmek bin kat daha stresli bir yaşam. Tek derdim, kurabiyenin kenarları altın rengini aldığında içinin fazla kurumamış olmasını sağlayacak ideal kalınlığı ve fırın derecesini tespit etmek olsun. Doktorumla sohbetimiz koyulaşıp evden çıkmadan önce yaptığım kontrolleri ve çocukluğumdan beri muzdarip olduğum bazı takıntılarımı anlatınca problemin daha derin olduğuna kanaat getirmiş olacak, hayatı çok fazla kafaya takmamamda yardımcı olması için bir ilaç önerebileceğini söyledi. Elbette ki reddettim. Ya fazla rahatlarsam? Ya boşver gitsinci biri olup çıkar, yalapşap tarifler geliştirmeye başlarsam? Hayatımı zorlaştırsa da, takıntılı ve detaylarda boğulmaya elverişli bir karakterim olmasını mesleğim için bir artı olarak görüyorum. Her şeyi geçtim, gayet mutluyum. Tabii ki yanağım uyuşmasa daha iyi olurdu ama 400 küsur sayfalık kitap yazmışım, sonra bir de İngilizceye çevirmişim; stresle mi baş edemeyeceğim? Eninde sonunda hayati olmayan konularda daha umarsız olmayı bir şekilde öğrenebilirim.
Artık onu da başka bir bahara öğrenirim çünkü önümde diğer 8 bölümü bitirmek için sadece 5 ay var. Daha ilk bölümün yorumları gelecek, o yorumlar ışığında geri kalan bölümleri düzeltmem gerekecek, yaklaşık 200 tane daha fotoğraf piksel piksel gözden geçirilecek, tarifleri denemesi için Amerika’da birini bulmam lazım, ondan gelecek raporlara göre tariflerin tekrar elden geçmesi gerekebilir. Bir de, huyum kurusun, bazı tariflerde ufak tefek değişiklikler yapmak için kaşınıyorum.
HAZİRAN 2016
Seneler önce San Francisco taraflarından bir okurum ve annesiyle İstanbul’da buluşmuştum. Ellerimizde dondurmalar, Arnavutköy’den başlayıp sahilde uzun bir yürüyüş yapmıştık. O sıralar Türkçe kitabımı yazmaya yeni başlamıştım. Rachel’ın da eskiden bir yemek blogu olduğu için konuyla yakından alakalı, dolayısıyla uzun uzun kitabı konuşmuştuk.
Oldu da kitabı İngilizceye çevirirsem tarifleri denemekten mutluluk duyacağını söylediğini hatırlıyordum. Aradan çok uzun zaman geçmişti ama yayıneviyle anlaşmayı imzalar imzalamaz bir umut yazmıştım, ışık hızıyla evet cevabı gelmişti. İlk bölümün onayı yayınevinden gelir gelmez de tarifleri yolladım, testler başladı.
Rachel’dan gelen raporları gör, okşayasın gelir. Ne profesyonellik! Zaten daha önce Baked Explorations ve Farmers’ Market Desserts kitaplarının tariflerini test etmiş; başka türlüsünü beklemek haksızlık olurdu. Yorumlarının ne kadar yardımcı olduğunu anlata anlata bitiremem. Tarifleri denemekle kalmadı, hem kendi etrafındaki arkadaşlarına hem de eşinin ofisindeki çalışma arkadaşlarına tattırıp onların yorumlarını da paylaştı. Bazı tariflerde ufak tefek detaylara takıldık, gönderdiği fotoğraf ve videolardan problemleri tespit edip teker teker düzelttik. En az benim kadar sabırlı bir insan. Aylarımız ekran başında tarifleri didiklemekle geçti. Bu arada, şekerpare kayısımızın eşi benzeri Amerika’da yok ama yerine hangi cinsler kullanılabilir sonunda öğrendim. Süzme yoğurt ayrı, içi kırmızı çıkan Anjelik eriğinin cinsi ayrı tartışma konusu oldu. Yulaf ezmesinin hangi çeşidinin Türkiye’de kullandığım çeşidiyle yakın olduğunu bile günlerce araştırdık.
TEMMUZ 2016
Kurabiye bölümü, yayınevinin yaptığı değişiklikler ve editörümün önerileri ve sorularıyla birlikte geldi. Dokümanı şöyle bir tarayıp ufak tefek format değişiklikleri ve birkaç soru dışında bir şey görmeyince dünyalar benim oldu. Yine de stresliydim, çünkü çoğu insan için oldukça önemsiz ama benim için çok mühim bir konuda sorduğum soruya cevap gelmemişti. Konu şu: Yayınevinin kılavuzunda, sıvı malzemelerin ölçülerinin hem Amerikan cup (su bardağı) cinsinden hem de mililitre cinsinden verilmesi gerektiği yazıyor. Amerikan cup ölçüsü, hacim ölçüsü olduğu için yanına parantez içinde diğer bir hacim ölçüsü olan mililitreyi eklemek bana göre gereksiz. Zaten malzemenin hacmini 1 su bardağı diyerek belirtmişsin ve 1 su bardağının 240 ml’ye denk geldiği değişmez bir gerçek; bir de yanına 240 ml yazmanın ne gereği var? Okurun asıl ihtiyacı olan şey, ağırlık bilgisi. Baking konusuna ciddi merakı olan herkes, katı veya sıvı fark etmez, malzemeleri tartarak ilerliyor. Haydi diyelim ki bin kişiden biri hem cup hem de mililitre bilgisine ihtiyaç duyuyor; zaten Amerikalıların sıvı malzemeleri ölçmek için kullandığı cam ölçü kaplarının yanında cup ölçüsünün yanında ml karşılığı da yer alıyor. Sıvı malzemeler için cup ve mililitre yerine cup ve gram ölçülerini kullanmak istediğimi belirttiğimde, yayınevi, mililitre ölçülerini kullandığım sürece gram ölçülerini de ekleyebileceğimi söylemişti. Yani, aynı satırda cup, mililitre ve gram cinsinden 3 farklı şekilde ölçü belirtilecek. İlk bölümü dedikleri şekilde düzenlemiştim ama içim hiç rahat değildi. Değişikliklerin gelmesinin ardından bu konuyu tekrar gündeme getirdim ve kitabın arkasına cup ölçülerini ml cinsinden gösteren bir tablo eklediğim sürece dilediğim gibi ilerleyebileceğim konusunda anlaştık. Çoğu insan için oldukça önemsiz bir ayrıntı ama benim için çok anlamlı bir zafer! Bu arada, yazışmalar esnasında kütüphanemdeki kitapları inceledim; hemen hemen hepsi, sıvı malzemeler için cup ölçülerine ilave olarak ağırlık değil, mililitre cinsinden hacim ölçüsü veriyor. Bu mantığı hiçbir zaman anlayamayacağım.
EYLÜL 2016
Tam olarak tarihini hatırlamıyorum ama sanırım Eylül ayıydı; acılarıma ortak ettiğim arkadaşlarımın tamamını arayıp çevirinin bittiğini müjdeledim. Her şeyden çok, artık arayıp ne yapıyorsun dediklerinde, “Çeviri.” cevabını vermekten kurtulduğuma, bir de, duyduğum anda vücudumdaki bütün kanın çekilmesine sebep olan, “Keşke birine verip çevirtseydin.” lafını bir daha duymayacağıma sevindim. Çeviri bitti demek kitabın bittiği anlamına gelmiyordu ama çeviri yapmadığım sürece her şeye katlanabileceğim için üzerimden büyük bir yük kalktı. Son iki ayı, yazdıklarımı düzeltmeye; kitaptaki her santimetre, gram, kilogram, ounce, cup, tablespoon, vb. gibi ölçüleri hazırladığım Excel tablolarıyla karşılaştırmaya; geriye kalan fotoğrafları düzenlemeye; Rachel’dan gelen son raporları okuyup gerekli değişiklikleri uygulamaya; bir de tabii 100.000 kelimelik metni baştan aşağıya defalarca okuyup yazım ve gramer hatası aramaya adadım.
EKİM 2016
Metni yayınevine göndermeye 3 hafta kalmış, işim başımdan aşkın, sol yanağım uyuşuk, litrelerce kahveyle ayakta duruyorum; yayınevinden kitabın başlığıyla alakalı bir e-posta geldi. Bu kadar önemli bir konuyu tartışmanın zamanı mı? Maalesef zamanıymış çünkü yayınevinin 2017 sonbahar kataloğunun basılmasına az bir süre kalmış ve kitabın başlığına bir an önce karar vermemiz gerekiyormuş. O yetmezmiş gibi, metni teslim etmeden 3 gün önce de yayınevinden kapak çalışmaları geldi. Kitabın içinden seçtikleri fotoğraflarla hazırladıkları kapakları görmemle dosyayı kapatmam bir oldu. Üç gün önce olacak iş mi? Şimdi otur, sayfalarca hangi fotoğrafın kapakta neden olamayacağını gerekçeleriyle yaz. Yazdıklarını on kere oku, on kere düzelt, yolla, stres içinde cevabın gelmesini bekle, o sırada yedekte dursun diye bir ısrar yazısı hazırla…
KASIM 2016
Fotoğraflarla birlikte tüm metni teslim edeceğim günün son dakikasına kadar çalıştım. Teslim ettikten sonra bir hafta boyunca koltuğa gömülü bir şekilde ve parmağımı dahi kırpırdatmadan birikmiş dizileri seyredip dondurma yiyeceğim diye hayal ediyordum; maalesef mümkün olmadı. Kitabın başlığı ne olacak ve kapakta hangi fotoğraf yer alacak konuları bitti, pazarlama planının ayrıntılarını konuşmaya başladık. Onlar devam ederken, kitabın başlığı ne olacak ve kapakta hangi fotoğraf yer alacak konuları tekrar başladı. Onlar bitti kitabın altbaşlığı ne olacak konusu başladı.
ARALIK 2016
Yaklaşık bir buçuk ay sonra, onlarca e-posta sonrasında kitabın başlığına ve altbaşlığına karar verdik. Tabii bu süre zarfında ben durmadan başlık ve fotoğraf alternatifleriyle kapaklar hazırlayıp nasıl duracağına bakıyorum. Bu arada, biraz önce kapak çalışmalarının olduğu klasöre baktım; 100’ü aşkın alternatif hazırlamışım.
OCAK 2017
Tam oturdum bu yazıyı yazmaya başladım, editörüm tüm metnin ilk tur düzeltmelerini yolladı. Değişiklikleri incelemek, sordukları sorulara cevap vermek, hangi fotoğraf hangi tarife ait Word dosyasına not düşmek ve gerekli düzeltmeleri yapmak için iki hafta verdiler. Yine sabah 6, gece 12…
Yolladım, biraz nefes aldım, tekrar bu yazının başına oturdum, yine kitabın başlığıyla alakalı bir e-posta. Satış ve pazarlama departmanlarının yorumları ışığında tekrar alternatifler düşündük. Neyse ki bu sefer kısa sürede herkesin memnun olduğu bir başlık ve altbaşlık bulduk.
ŞUBAT 2017
Yine bu yazının başına oturdum, bu sefer editörümden düzeltilmiş metnin ve fotoğrafların Adobe InDesign’da sayfalara oturtulmuş hâli geldi. “First pass” (ilk tur) olarak adlandırılan bu kontrol, yazarın sayfaları tek tek inceleyip değişikliklerini iletmek için belki de son şansı. Bu arada, İngilizce kitapta da benim tasarımımı kullanıyoruz. Aynı fontlar, aynı Golden Gate Köprüsü kırmızı başlıklar…
İlk turun değişiklikleri yayınevi tarafından değerlendirilip uygulandıktan sonra ikinci tur başlıyor. Bu ikinci tur da çoğu zaman yazarlarla paylaşılıyor ama ilk turdan farklı olarak sadece önerdiğiniz değişikliklerin düzgün bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını kontrol ediyorsunuz. Yani büyük değişiklikler, vazgeçtim şu şöyle olsunlar mümkün değil. Bundan sonra bir de üçüncü tur var ama o sadece yayınevi içindeki son kontrol. Görüp göremeyeceğimi soracağım ama büyük ihtimalle o güne kadar çoktan herkesin içini iki milim sola üç milim sağa diye bayıtlmış olacağım için göstermek isteyeceklerini hiç sanmıyorum. Göreceğiz.
Ne diyordum? İlk değişiklikler… Pdf dosyasından üç gün sonra basılı hâli geldi. Güya değişiklikleri kağıt üzerinde iletecektim ama zamandan kazanmak için değişiklikleri dijital ortamda yollamam üzerinde anlaştık, böylelikle 2-3 gün daha kazandım.
Bu turdan sonra büyük değişiklikler yapamayacağımı öğrenince yine tutuştum. Önümde iki hafta var. Önce yerleştirilmiş metni Word dosyasındaki metinle birebir karşılaştırmam lazım. Türkçe kitabımın düzeltmeleri esnasında Işıl’dan öğrendiğim bir teknik var, onu uygulayacağım. Her paragrafın ilk ve son kelimelerini kontrol ederek metnin eksiksiz aktarılıp aktarılmadığını anlayabiliyorsunuz. Genellikle kopyala yapıştır sonrasındaki hatalar yazıların son kelimesinde veya onun ardında gerçekleştiği için, bu aynı zamanda o hataların kontrolü için de ideal. Ve daha dosyayı incelemeden, tamamen tesadüf eseri, sadece öylesine göz gezdirirken, bir hata yakaladım. Cümlenin sonundaki “good” kelimesi, “govod” olarak aktarılmış. Hatanın nereden kaynaklandığını bulmak için önce Word dosyasına baktım, orada böyle bir hata görmeyince de metni yapıştırırken kullanılan bir kısa yol olan Ctrl+v esnasında ortaya çıkmış olabileceğine kanaat getirdim. Ama nasıl olmuş da “v” harfi kelimenin ortasına denk gelmiş, o kısmını hâlâ çözebilmiş değilim. Böyle bir hata keşfedince kitabın diğer yerlerinde de olabileceğini düşünüp daha da bir strese girdim. Sonra kitabı hızlıca genel bir taramadan geçirdim. Artık yukarıdan babam mı yardım etti bilmiyorum ama o hızda bakmama rağmen 90.000 kelimelik metnin içinde gönderdiğim Word dosyasında olmayan iki hata daha keşfettim. İşin ilginç yanı, iki hafta sonunda bu üç hata dışında metni aktarırken oluşmuş başka bir yazım hatası bulamadım!
Kitabın metnini teslim ederken bir endişem daha vardı. Türkçe metin, 80.000 kelime civarında. Bazı kısımları İngilizce çevirisinde daha kısa tutmama rağmen İngilizce metin 90.000 kelimeyi geçti (teslim etmeye yakın 100.000 kelimeyi gördüğü de olmuştu). Acaba 412 sayfayı geçer mi diye endişeleniyordum ama oturtulmuş hâlini görünce boşa endişelendiğimi anladım. Tam tersi, metni ve fotoğrafları yerleştiren arkadaş, 412 sayfa sayısını tutturabilmek için aynı sayfada olması gereken fotoğrafları tam veya yarım sayfa kullanmış. Fotoğrafların metinle birlikte akması gerekiyor. Özellikle tarifin yapılış adımlarının fotoğraflarıyla karşılıklı sayfalarda olması çok mühim. İşin içinden çıkılamaz bir durumda olan dosyayla işim bittiğinde, kitabın kaç sayfaya ineceğini tespit etmek bile iki saatimi aldı.
Kitap, gerekli değişikliklerden sonra 384 sayfaya indi. Sadece tek bir tarifte yazıda geçen fotoğrafları görebilmek için sayfayı çevirmeniz gerekiyor ama onun dışındaki her şey metinle birlikte akıyor.
MART 2017
İki haftanın sonunda değişiklikleri gönderdim ve onlardan gelecek yeni dosyayı beklemeye başladım. O arada kitaba özel bir websitesi hazırlamaya başladım, vakit buldukça da bu yazıya eklemeler yaptım.
Şubat ayında hem yayınevinin kataloğu hem de kitabın Amazon, Barnes&Noble ve IndieBound sayfaları yayınlandı ama kitabın tanıtım yazısı içime sinmediği için sil baştan onu da yazmaya başladım.
İkinci tur değişiklikler bir haftalık gecikmeyle geldi. Başta oluşturduğumuz takvime göre ikinci tur kontrol için tam on günüm vardı. Son kez bakacağımı farz ettiğim için ilk turdaki değişiklikleri kontrol ettikten sonra kitabı baştan aşağıya tekrar okumak ve malzeme listelerini Word dosyasıyla bir kez daha karşılaştırmak istiyordum ama 3 günde olacak iş değil. Bir de son dakikada kitabın istediğimiz özelliklerde üretilebilmesi için baskıyı Çin’deki bir matbaaya kaydırma zorunluğu ortaya çıktı. Çin’de basılacak olması kitabın yayınevinin deposuna ulaşma süresine haftalar eklediği için yayınevinin verdiği tarihe uymamak gibi bir şansım yoktu. Yalvar yakar 3 güne haftasonunu eklettim ve 5 günün sonunda ikinci turu değişikliklerle beraber yolladım.
O sırada kitabın sırtında kullanılacak keten kumaş ve kapaktaki başlıkta kullanılacak folyo için Amerika’dan kataloglar geldi.
Kitabın adı kesinleştikten sonra kapağın tasarımını yaparken kumaş için bir renk belirlemiştim ama tabii ki katalogda aklınıza gelen her rengin her tonunun olması mümkün değil. Rengi beğeniyorsun, kumaşın dokusu bir acayip… Belirlediğim kumaşların fotoğraflarını çektim, tek tek Photoshop’ta folyo alternatifleriyle birlikte kapağa oturttum ve sonunda içime sinen ikiliyi belirledim.
Tam o bitti, üçüncü tur değişiklikler geldi. Takvimdeki oynama hâliyle bu turu da etkiledi. Üç gün süre verdiler. Hızlıca ikinci turun değişikliklerinin ne şekilde uygulandığını kontrol ettikten sonra son iş olarak yazılarda diğer sayfa numaralarına atıfta bulunulan kısımların hepsine, artık kesinleşmiş sayfa numaralarına göre notlar düşüp yolladım.
Üçüncü turu bana yollamazlar diye düşünürken dördüncü (ve sonuncu) tur geldi. Onaylamak için sadece bir günüm vardı. Bu turda değişiklik istemek, kitabın çıkış tarihini riske atmak demek oluyordu, dolayısıyla sadece bariz hata olarak görünen 3-4 kısmı işaretleyip yolladım. Artık bundan sonra kitabın iç sayfalarıyla alakalı bir değişiklik önerisinde bulunmam imkansız.
Hemen ertesi gün, ön kapak, sırt ve arka kapak geldi. Ön kapaktaki başlığa ilaveten sırtta da folyo kullanalım diye bir öneride bulunmuştum, kabul edildi!
Arka kapağa da kahramanlarımdan gelen yazılar yerleştirilmiş!
Geriye sadece kitabın sonunda yer alacak 14 sayfalık dizin kısmı kaldı. Türkçe kitabın dizin sayfalarını ben hazırlamıştım (o da ayrı bir ömür törpüsü); neyse ki bu sefer yayınevi hazırlıyor.
NİSAN 2017
Gelelim bugüne. Neredeyse nefes almadan 2 yıl geçti. Kitabım, 17 Ekim 2017’de Abrams yayınevi tarafından yayımlanacak. Abrams’ta karar kılmamın birçok sebebi var. Kütüphaneme baktığımda hayranı olduğum birçok yemek kitabı yayınlamışlar. Pierre Hermé’nin Pastries ve Macaron kitapları, Baked’in tüm serisi, geçen yıl çıkan Los Angeles’daki Sqirl’in şef ve sahibinin kitabı Everything I Want to Eat ve kütüphanemin nadide kitaplarından biri olan Good to the Grain sadece birkaçı. En önemli sebep ise, kitabı, tasarımından malzemesine hiçbir şeyini değiştirmeden, içeriğin hakettiği bir kalitede basmak istediklerini belirtmiş olmaları. Dürüst olmak gerekirse, hiçbir yayınevinin böyle bir yorumda bulunacağını ve işin prodüksiyon kısmına beni bu kadar dahil edeceğini beklemiyordum. Kitabımı belirlediğimiz özelliklerde basmanın maliyeti çok yüksek. Siz de fark ettiniz mi bilmiyorum ama son yıllarda yemek kitapları oldukça kısaldı. Son San Francisco ziyaretimde 250-300 sayfa civarında, ortalama 25 dolar fiyat etiketli, üretiminde lükse kaçılmamış kitaplar raflarda çoğunluktaydı. Kitabın fiyatı yükseldikçe risk artıyor, ama şanslıyım ki yemek kitabı satışının büyük bir kısmının gerçekleştiği Amazon’da kitaba %41’lik bir indirim uygulandı. Kitabın fiyatı yüksek olduğu için indirim de hâliyle büyük oldu.
Kitabım, Abrams’ın Sonbahar 2017’deki baking kategorisinin amiral kitabı olacak. Bu da, şimdilerde çok fazla yazara nasip olmayan, Amerika’nın hem doğu hem de batı yakasını kapsayacak bir basın turu anlamına geliyor. San Francisco’daki Omnivore Books’da imza günü mesela! Şaka gibi!
Basın turunun detayları kesinleştiğinde kitabın websitesinde ve sosyal medya hesaplarımda duyuracağım.
Bu arada, kitabın ön satışı çoktan başladı! Haber vermek için Amazon sayfasındaki fiyata indirim oranının yansımasını bekliyordum. Kitabın perakende satış fiyatı 50 dolar. Amazon’daki %41’lik indirim sonrası kitabın fiyatı 29.65’e düştü. Bundan daha yüksek bir indirim uygulanacağını hiç sanmıyorum ama zaten Amazon’un ön sipariş fiyat garantisi var. Kitabı ön sipariş döneminde satın alırsanız ve yayımlandığı tarihe kadar fiyatı daha da düşerse, ödeyeceğiniz miktar en düşük fiyattan hesaplanıyor. Dolayısıyla, kitabı almak isterseniz, şimdi tam zamanı.
Bir de, İstanbul’a gönderim ücreti şimdilik 8 dolar olarak hesaplanıyor. Kitabın ağırlığı Amazon sayfasında neye istinaden 1.7 pounds (770 gram) olarak belirtilmiş bilmiyorum ama Türkçe kitabı alan herkesin tahmin edeceği üzere, bu kadar hafif olmasına imkan yok. İç sayfalar Türkçe kitaptakinden biraz daha hafif olacak ve kitap 28 sayfa daha kısa ama bunlara rağmen kitabın 770 gram olması mümkün gözükmüyor. Kitabın kesin ağırlığı, büyük ihtimalle kitap Amazon’un stoğuna girdikten sonra güncellenecek ve gönderim ücreti de buna bağlı olarak artacaktır. Gönderim ücretindeki olası bir artışın daha önce sipariş verenlere yansıtılıp yansıtılmayacağını konusunda Amazon’un canlı destek hattından bir yetkiliyle görüştüm; herhangi bir artışın daha önce satın alanlara yansıtılmayacağını belirtti. Kitap, yayınevinin deposuna girip dağıtıma çıktıktan sonra—ki bu 17 Ekim’den önce de olabilir—ön sipariş verenlere gönderilecek. Haberiniz var mı bilmiyorum ama yakın bir geçmişte Türkiye gümrük limiti 75 Euro’dan 30 Euro’ya indi. Yani, Amazon’dan yaklaşık 32 Amerikan dolarından daha pahalı bir kitap satın almak istediğinizde, toplam rakama otomatik olarak fahiş bir gümrük bedeli ekleniyor. Kitabımın fiyatı şu andaki indirimle bu limiti aşmıyor ama ileride fiyatı yükselirse üzerine bir de gümrük vergisi binecek.
Kitabı—büyük ihtimalle perakende satış fiyatından—Türkiye’deki kitabevlerinde bulmanız da mümkün olacak ama şu an tarih vermem mümkün değil. Zamanı geldiğinde nerelerde satıldığının bilgisini paylaşacağım. İlgilenen kitabevleri olursa İstanbul’da da İngilizce kitaba özel bir imza günü düzenleriz.
Şu sıralar yayıneviyle ön sipariş ve Instagram kampanyaları, halkla ilişkiler ve diğer pazarlama aktiviteleri konularını konuşuyoruz. Aklımızda ön siparişe özel (kitabı ön sipariş aşamasında satın alan herkesin sahip olacağı) birkaç hediye var ama maalesef hukuki ve lojistik sebepler yüzünden bu kampanya sadece Amerika adresine gönderilen kitaplar için geçerli olacak. Bunun Türkiye’de de geçerli olabilmesini nasıl sağlarız konusunu araştırıyorum. Amerika’da yaşıyorsanız bu kampanyayı da beklemenize gerek yok; kampanya başlamadan önce satın alanlar da, eğer ileride bir ön sipariş kampanyası düzenlenirse, otomatik olarak hediyeye hak kazanacak.
Satış demişken, Türkçe kitabın yeni baskısı hakkında da bilgi vermek isterim. Kitabın son baskısı tükeneli çok oldu. Her gün sosyal medya hesaplarıma kitabı hiçbir yerde bulamadığınıza dair mesajlar yolluyorsunuz, ben de sürekli yayınevimi arayıp yeni baskıya girmelerini rica ediyorum. Bir ara Mart ayı içerisinde 10. baskıya gireceklerini belirtmişlerdi ama maalesef gerçekleşmedi. Israrlı bir şekilde takip ettim, hatırlatma e-postaları attım ve hâlâ kesinleşmiş bir tarih yok. Son olarak Mayıs ayında girebileceklerini söylediler ama emin olamıyorum. Artık ağızlarından zorla başka bir tarih alıp tekrar size karşı zor durumda kalmak istemiyorum. Şu noktada elimden gelen bir şey kalmadı. Baskı onayı yazılı olarak iletildiğinde hem blogdan hem de sosyal medya hesaplarımdan duyuracağım.
THE ARTFUL BAKER: Extraordinary Desserts From an Obsessive Home Baker
İngilizce kitabın içeriği büyük oranda Türkçe kitapla aynı ama tabii ki birkaç değişiklik yapmadan duramadım. Bazı tariflerde, bazen malzeme farklılığı yüzünden bazen de yapılışında farklı bir yol izlediğim için, ufak tefek değişiklikler var. Birkaç tarifi çıkardım, yerlerine yenilerini ekledim. Büyük değişiklikleri özetlemek gerekirse:
Fındıklı ve Reçelli Kurabiye tarifi evrim geçirdi. Sebebi, Türkçe kitaptaki çoğu tarifi test eden sevgili arkadaşım Banu Bingör. Daha doğrusu, imza günlerimden birine getirdiği fındıklı kurabiyesi. Hikâyesini tarifin Türkçesini blogumda yayımladığımda detaylıca anlatacağım. Yeni adı, Fındıklı ve Karamelli Kurabiye. Kendisine yanağını dayar uyursun! Kurabiye ayrı, fotoğrafı ayrı güzel oldu (az kalsın İngilizce kitabın kapağına koyuyorduk).
Cevizli ve Karamelli Biscotti’nin hamurunda artık tereyağı var. Bir de kurabiyelerin boyutu ufaldı, dolayısıyla fotoğrafı yenilendi. Yeni tarifi denemek isteyenler, Türkçe kitaptaki tarifte şu değişiklikleri yaparak ilerleyebilir: Cevizli pralini tarifte anlatıldığı şekilde hazırlayın. Türkçe kitapta belirtildiği üzere yumurtaları, şekeri ve vanilya özütünü çırparak başlamak yerine, 85 gram tereyağını ve tarifte belirtilen şekeri mikser yardımıyla 3 dakika boyunca çırpın. Daha sonra yumurtaları ve vanilya özütünü ekleyip 2 dakika daha çırpın ve şekil verene kadar Türkçe kitaptaki adımları takip edin. Hamura 11*23 cm yerine 9*28 cm boyutlarında bir dikdörtgen şekli verin. Pişirme süreleri birebir aynı olacak. 21 adet yerine yaklaşık 24 adet kurabiye elde edeceksiniz.
Cevizli ve Yulaflı Kurabiye: Ben hâlâ Türkçe kitaptaki tarifle hazırlıyorum ama Rachel’ın kullandığı malzemeler kurabiyelerin fırında aşırı yayılmasına sebep olduğu için İngilizce kitaptaki yulaf ve un miktarları biraz arttı. Benzer problemi daha önce birkaçınızdan daha duyduğum için buraya not etmiş olayım: Türkçe tarifteki 2 su bardağı (160 gram) yulaf ezmesi yerine 2,5 su bardağı (200 gram) yulaf ezmesi, 1/2 su bardağı (70 gram) un yerine de 3/4 su bardağı (105 gram) un kullanabilirsiniz. Tarifin geri kalanında hiçbir değişiklik yok.
Leblebili Brownie tarifi de bambaşka bir hâl aldı. Artık hamurunda tahin de var. Fırına girmeden önce de üzerine leblebi tozu ve tahinden hazırladığım bir sostan gezdiriyorum. Nefis oldu. Amerikalılar bir de leblebili brownieyi denesin bakalım.
Limonlu ve Ahududulu Cheesecake tarifi çıktı, yerine Fıstıklı ve Matcha’lı Cheesecake geldi. Rachel’ın kitaptaki favori tariflerinden biri oldu.
Ahududu ve Limonlu Pasta tarifinin kek kısımları aynı kaldı ama buttercream miktarı ve dekorasyonu değişti. Başından beri pastanın dışını dondurarak kurutulmuş (freeze-dried) ahududu kırıntılarıyla kaplamak istiyordum ama Türkiye’de bulunmayan bir malzeme olduğu için vazgeçip başka bir dekorasyonla ilerlemiştim. Sonunda ilk hayal ettiğim gibi yapma şansını yakaladım. Artık pasta, ahududuyu 3 farklı hâlde içeriyor: taze, pişmiş ve kurutulmuş. Doğumgünü temalı yeni dekorasyonu ve fotoğrafları da sürpriz olsun.
Pamuk Ekmek ve Tarçınlı Çörek tarifleri çıktı, ekşi mayalı ve instant mayalı iki ayrı simit tarifi girdi.
Kruvasan yapımında hamurlara şekil verirken farklı bir yöntem izlediğim için tarifin bütün fotoğrafları değişti. İçlerinden biri o kadar güzel oldu ki, İçindekiler sayfasının arka planında kullandım.
Türkçe kitaba yetiştiremediğim için üzülmüştüm, İngilizce kitaba kısmet oldu: Şekerleme bölümüne Passion Fruit’lu Karameller ve Ahududulu Karameller eklendi.
Vanilyalı Tart Hamuru tarifinin yapılış aşamaları Rachel’ın yorumları ışığında değişince fotoğraflar da yenilendi. Hamur aynı, kalıba döşeme tekniği farklı.
Birkaç tarifte daha malzeme ve yapılış farklılıkları var ama bahsetmeye değmeyecek kadar ufak ayrıntılar. Bir de tabii, yeni bazı fotoğraflar var.
Şimdilik bu kadar.
Bekle beni Big Sur!
Gamze
Merhaba cenk;
Bu gün acaip siteye bakasım geldi. Bir yandan da Yeni bir şey olmadığından eminim kendimce. Yazını görünce şaşırdım. Hayırlı olsun. İngilizce kitabının da çok sevileceğinden eminim.
Sinem
Cenk bey, adınıza çok mutlu oldum. Daha önce de şikayet etmiştim bizi bıraktınız diye sebebini öğrenince içim çok rahatladı. Bu kadar uğraşmanın karşılığını aldığınız için çok mutluyum. Sizinle gurur duyuyorum.
Ayşe Yazoğlu Sevin
Tebrikler, gurur duydum… artık dünyada da çıtayı yükselttiniz…
Berna mutlu aytekin
Ağzım kulaklarımda ve sanki hiç tanımıyormuş gibi yine hayretler içinde kalarak yazınızı okudum sevgili Cenk.
Süreç muazzam. Azminiz, çalışkanlığınız ve mükemmeliyetliğiniz gerçekten sınır tanımamış. “Çok yoruluyorsun” denir ya bunca emekten sonra insanlara, sanırım sizin için başka bir sözcük icat etmek gerekecek. Tarifleriniz bana kendimi bir muazzam yeteneklere sahipmişim gibi hissettiriyor. Edebi olarak yaptığınız katkıyı iyi bir okuyucu olarak ayrıca takdir ediyorum. Kitabınız kesinlikle sadece bir yemek kitabı değil. Çocuğuma bırakabileceğim bir eser. Hala her kurabiye yapmak için elime aldığımda bir kaç tarif daha okuyayım diyorum. Elimden bırakamıyorum. Tanımış olmaktan, aynı dönemde internette hayatınızı takip etmekten, başarılarınızı alkışlamaktan gurur duyuyorum. Hayalleriniz gerçek olsun. Sevgiler, Berna.
Naciye
Okumadan tebrik etmek istedim.Muhteşem bir haber!
Ayşegül
Sevgili Cenk,
Yazıyı baştan sona -neden bilmiyorum- boğazım düğümlenerek okudum. Sanırım blogun uzun yıllardan beri takipçisi olduğumdan, kat edilen yolları izlemek beni çok mutlu etti. Geçmiş olsun!
Şirin Çolakoğlu
Cenk çok tebrik ederim. Eminim emeklerinin karşılığını alacaksın. Eylül 2017’de Los Angeles’a taşınıyorum. Oradaki insanlara anlatmanın zor olacağı her türlü obsesif ayak işi için gönüllüyüm.
Ebru
Cenk bey merhaba, öncelikle sizi kutlarım. Hayranlıkla ve hiç sıkılmadan okudum. Emeklerinizin karşılığını umarım alırsınız çünkü fazlasıyla hakediyorsunuz. Kitaplığımda bir tek sizin yemek kitabınız var ve ikinci yemek kitabımda yine sizin kitabınız olacak. İngilizce çevirisini mutlaka alacağım. Bir çok tarifinizi de denemiş biri olarak söylüyorum iyi ki sizi keşfetmişim. Başarılar 🙂
Emelll
Ceeeenk!!! Çok ketumsun!!ilk paragrafı ve son cümleyi okudum, şu an devam edemicem okumaya ama çok heyecanlandım çok mutlu oldum senin adına. Tebrik ediyorum. okuduktan sonra yine yazarım:))
Beyhan
2 gun once internet sitenize bakmis yenilik goremeyince uzulmus, nedenini merak etmistim. Simdi nedenini gayet iyi anladim ve cok mutlu oldum. Size yeni kitabinizla uzak diyarlarda basarilar dilerim. Boyle titiz ve essiz bir calisma hakkettigi karsiligi da muhakkak bulacaktir. Good luck!!:))
Banu Bingör
Oturdum kanepeye,sesli okudum, Feridun da dinledi…
Gözlerim doldu…
Hem süreçte çektiklerine hem hiç yardım edemeyişime… Ve gerçekten BIG gurur duyuyorum seninle yavrimu!
Bir şeyi Cenk yapacaksa, böyle olmalı!
Ve iyi ki böylesin!
Biz senin en çok obsesifliğini sevdik!
Çok mutluyum şimdi!
Öpüyoruz alnından!
not: O kolajda kaç fotoğraf var?
not: Türkçe baskı elli bin olunca Feridun senden yemek bekliyormuş.
not: İngilizce kitap doğumgünümün ertesi günü çıkıyor. Benim gibi şahane bir insanla aynı yıldızda olması ne şans! Hahahaha
Aysun
Okurken nefesim kesildi resmen…
Senin kadar strese girdim gerçekten ama her gecenin bir sabahı olduğu gibi sonunda Zafer’ine ulaşmışsın…
Tebrikler ve çok teşekkürler…
Sevgi’yle kal..
Sevim
İnsan emek ve zerafetin birleşimine şahitlik ettiğinde kendisine düşen sadece onu alkışlamak… yolunuz her daim açık olsun.
Ozge
Seni çoooooooooook özledik! Resmen yıllardır görmediğim dostumu görmüş gibi oldum!
sevgi karagül
emek emek işlenmiş deyiminin tam karşılığı bu olsa gerek. ellerinize sağlık Cenk bey. tebrikler
elifingen
ne tatli bi yazi! okurken resmen ayni heyecani hissettim:) yolunuz acik olsun! belki bi imza gununuzde karsilasiriz.
Ayse sever
merhaba Cenk,
nasıl bir emek ve sabır böyle..yazdıklarını okurken benim içim daraldı, yemek kitabı hazırlamak bu kadar emek istşyormuş demek..Kitabını ilk alanlardan biriyim, göstermiş olduğun titizlik her sayfada kendini belli ediyor..yukarıdaki fıstıklı ve maccahtalı cheesecake ine de bayıldım..Ben kitabının çok ilgi göreceğine ve beğenileceğine inanıyorum..süpersin!
Selda
Vayy be.. Ben de kitap çıktı, bloğu boşverdi.. Diye günahınızı alıp durmuşum. Tebrikler..
Ozge
Bir önceki yoruma ek: arka kapağı görünce resmen gözlerim doldu. Yazıyı okurken de içime sıklıkla afakanlar bastı. Hayırlı olsun, Toronto kitapçılarında görmeyi heyecanla bekliyorum!
Banu Bingör
Hah! Karamel tarifleri için sabırsızlanıyorum bu arada!
Deniz
Yazinin sonunda turk bayrağını pencereye asacak kivama geldim. Böyle soven huylarim yoktur halbuki. Bu kadar tutku ve aşkla yaptiginiz isinizin başarısı da müthiş olacak eminim. Müthiş neseli bir kitap turu diliyorum. Sevgiler.
Baris Basak Yilmaz
Cok mutlu oldum bu haberle! Sen yazmiyor olsanda ben ara ara girip bakiyordum bloguna, herseyi birakip hayata karistin sanirken bugun bu muhtesem haberi aldim, gurur duydum! Sana yardim etme firsatini kacirmisim ayol, halbuki turkce kitabi yazarken ‘Cenk bisey istiyo mu, burdan gelen var’ diyerek seni taciz edip duruyordum
Burcu Şimşek
Cenk Bey merhaba;
Öncelikle hem sizin adınıza çok mutlu oldum hem de gurur duydum. Ama bir konuda da biraz üzüldüm çünkü ben kitabınızın Türkçe versiyonuna sahibim fakat öğrendim ki İngilizce versiyonunda farklı tarifler var; özellikle “Fıstıklı ve Matcha’lı Cheesecake”i merak ediyorum. Eklemiş olduğunuz tarifleri blogda yayınlayacak mısınız? Yoksa bir sonraki yeni kitabınızın Türkçe versiyonunda mı kullanacak mısınız? Teşekkürler. Herşey gönlünüzce olsun.
Banu Bingör
Ay!
Yazmazsam olmaz!
Vaktiyle “Pierre Herme bile hatalar dolu baskılar yayımlıyor, sen de bu kadar kasmasan” içerikli yorumlar yazıldığı oluyordu bloga…
“Bu kadar” kasmanın neticesi de işte “bu kadar muazzam” oluyor!
Söylemesem çatlardım :)))))
(Evet: Eli belinde mode: on!)
Nihan Zubaroğlu
Merhaba Cenk,
Kitabının çıkacağı yolcuğuluğu düşündüm de okurken; Elon Mask’la Mars’a da mı göndersek yoksa Norveç’deki Küresel Tohum Deposu’nda özel bir köşe mi ayırsak bilemedim. İnsanlık tarihinde önemli bir adım daha atılmış gibi hissettim resmen. Tarih de böyle yazılıyor olsa gerek… 🙂
Alelade bir kitap rafı yetmeyecek onu taşımaya. Ne macera ama… yazını her zamanki gibi büyük bir hayranlıkla okudum (Ayy… ne yavan cümleee…:)
Biraz daha zamanın olsa “yanağını dayar uyursun”un yerine nefis bir İngilizce deyim geliştirip sonra da onu tüm İngilizce bilenlerin öğrenmesini, dahası günlük dilde sıkça kullanmasını sağlayıp sonra da gönül rahatlığıyla kitabında kullanmana bile şaşırmazdım diyeceğim artık.
Matcha’lı Cheesecake ve Lebbeli Brownie’de kaldı aklım. Hayat sen nelere kaadirsin… Kolay gelsin Cenk. Yolun açık olsun. Eline, emeğine sağlık… aceleyle bunları yazmak istedim. Sevgiler…
Gizem
Muthis bir yazi ben bir solukta okudum ama sizin icin tum surec cok zorlayici gecmis, ama basarinizin sirri bu; mukemmeliyetcilik ! Cok tebrik ederim, umarim tum hayalleriniz gerceklesir, bunu tum yuregimle diliyorum!!!!!
Serpil Seydioğulları
Cenk bey tekrar tebrikler.Bir kaç gün önce arkadaşlarla sizi andık neden artık blog yazıları yok diye .Yazınızı okuyunca sizi tekrar tekrar tebrik etmek istiyorum tarifleri bire bir tutan başka bir kitap yok değişiklikleri not aaldım.Sevgi ve sağlıcakla kalın.
Sibel
Müthiş bir sabır ve emek hikayesi. Kendinle ne kadar gurur duysan azdır. Tebrikler.
Seçil
İlk baskıda almıştım kitabınızı, gerçekten çok sevdim, bir kitap daha çıkarırmı acaba derken, İngilizcesi geldi.
Doğru samimi masalsı anlatımla yazılmış kaç kitap var.
Başarı gerçekten kolay elde edilmiyor, Tebrikler.
Sıdıka
Sevgili Cenk,
İki senelik yorgunluğunu unutturacak bir satış ve başarıyı yakalaman dileğiyle, ellerine sağlık. Aklını, kalbini ve hünerli ellerini kullanarak,bir sanatkar titizliğiyle hazırladığın eserinin sana şans getirmesini diliyorum. Sevgiler…
Burcu
En çok da kahramanlarınızın yorumlarını görünce hayranlığım katlandı! Ne kadar hayran olunası bir başarı. Tebrikler!!
Cenk Barer
Saygıdeğer adaşım , yaptıklarını gıpta ile takip ediyorum . Bir yemek ve fotoğraf tutkunu olarak seni tebrik ediyorum . İşini tutku ile yapan insanların başarısının kaçınılmaz olduğunun canlı kanıtısın benim için . Sevgiler selamlar
Nilay
Tebrik ediyorum Cenk Bey, böyle bir kitabı sizden başkası yazamazdı. Ayrıca sanırım sizi uzun zamandır takip etmem sebebiyle bir sahiplenişim de var, bu yüzden gurur duyuyorum demekten çekinmeyecegim. Çok yorulmuşsunuz çok uğraşmışsınız ama belli ki mükemmel bir kitap hatta bence bir başyapıt çıkartmışsınız ortaya, aksi olması mümkün olamazdı biliyorum ve size yürekten inanıyorum. Sevgiyle kalın.
Funda
Cenk seni ne kadar zamandır takip ettiğimi hatırlayamayacak kadar uzun zamandır takip ediyorum. Blogdaki pek çok tarifini yaptım. Kitabını ilk alanlardanım. Ama İngilizce kitabın beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. Ailemden biri olsan bu kadar sevinebilirdim. Bir insanı tanımadan onunla bu kadar gurur duymak ve sanki tanıyormuş gibi onu arayıp tebrik etmek istemek normal mi? Umarım bir gün tanışırız. Başarının tadını çıkar. Sonuna kadar hakettin.
Aygun
Galiba ilk yorum benden olacak burda. Çok güzel, sizin adınıza çok sevindim. İyi satışlar kitapınıza.
Gulsen Kologlu
Bu daha başlangıççç!! Sen harikasın, sen başardıkça biz bu ekran karşısında seninle heyecanlanıyoruz, sanki evimizden biri dünya starı olma yolunda hızla koşuyormuş gibi hissediyoruz:) Ellerine saglık, hemen sipariş veriyorum, caaanı gönülde tebrik ediyorum, ve yürü be Cenkkk kim tutar seni diyorum
Çiğdem
Blogda ki yazılarınızdan tutun da, kitabınıza ve belki yeni bir fıtoğraf paylaşmışsınızdır umuduyla ınstagram hesabınıza bakmaya , okumaya doymadım doymayacagımda.. Ama gerçekten sanki bir yakın arkadaşımızsınız gibi gurur duydum, mutlu oldum
Yaprak
Sizi seviyorum Cenk Bey 🙂
Selma
Bugünde kitapçılarda yemek bölümünde dolaşırken karıştırdığım hiçbir kitabın beni mutlu etmeyip ‘hepiniz toplansanız bir Fernando” etmezsiniz deyip üzüldüğüm bir günün ardında bu haberi almış olmak çok mutlu etti. Zira kitabınızı Türkiye’de almıştım tariflerinizi yavaş yavaş deniyordum ve büyük keyif alıyordum ama burada(Amerika) tahmin etmediğim kadar uzun süre kalacağımı anlayınca kitabınızı yanıma almamış olmaya çok üzülüyordum. Artık annem tariflerin fotoğrafını çekip atıyor ben o şekilde yapıyordum. Ama bu haber çok mutlu etti.
Berna Çalık
İnanılmaz bir emek, insallah hakettiği değeri Amerika’da bulur kitabınız. Yazınızı okurken yaşadıklarınızı o kadar iyi yansıtmışsınız ki ben bile stress oldum. Başarılar diliyorum
Betül
Ben de bu Cenk iyice saldı, unuttu blogu, tarifleri diyordum. Hakkını helal et.
ilkay
Cenk bey herşeye değmmiştir bence , o kitabı elinize aldığınızda her zorluk unutulmuştur bence…
Emeğinize yüreğinize sağlık…
Cenk
HEPİNİZE GÜZEL SÖZLERİNİZ VE HEYECANIMA ORTAK OLDUĞUNUZ İÇİN TEK TEK TEŞEKKÜR EDERİM!
Şirin Çolakoğlu – Teklif için çok teşekkür ederim! Basın turu sırasında oldukça fazla yardıma ihtiyacım olacak. Los Angeles’a da umarım uğrayabilirim.
Banu Bingör – Çektiklerimi dinlemen bile yeterdi! Kolajda 3168 tane fotoğraf var. Türkçe baskının 50.000 olmasını beklersek hiçbir zaman yemek yiyemeyiz.
Ozge – Çok teşekkür ederim. Kitap Amerika ile aynı anda Kanada ve İngiltere’de de çıkacak. Denk gelirseniz lütfen fotoğraf paylaşın 🙂
Deniz, Nihan Zubaroğlu – Sesli güldüm! Eksik olmayın, teşekkür ederim.
Burcu Şimşek – Zaman içinde paylaşmayı planlıyorum ama önce yayınevimle netleştirmem gerek.
Birhan Akpınar
Gurur duydum.Kitabının yolu açık olsun.
Elif Matur
Harikasınız! yazıyı okurken garip bir gurur hissettim, hani sınıfın en uslu ve zeki çocuğunun annesinin hissettiği duygu gibi 🙂
Başarılarınızın tamda hakettiği gibi katmerlenerek ilerlemesini ve tutkuyla yaptığınız, yaşam biçimi şeklini alan zanaatınızın aynı çoşkuyla devamını dilerim…
nagihan
Cenk Selamlar,
Geri dönüşlerinin hastasıyım 🙂
iyi şanslar..
Bülent Celasun
Hayranlık ve gururla izliyorum sizi.
Gönülden kutluyorum.
Hatice
MErhaba Cenk!
İnanılmaz mutlu oldum bu yazınla.. Neden olduğunu tam bilmiyorum ama nedense sen bişiler başardığında benim içimde kelebekler uçuşuyor. Senin adına gururlanıyorum, sevinçten havalara uçuyorum diyebilirim 🙂 Sanırım en büyük etken blogunu çok uzun bir zamandır takip edişim, Türkçe kitabı çıkarma yolundaki her paylaşımı harfi harfine okuyuşum, ve senin doğal ve içten uslubunun iliklerime kadar nüfuz edişi neticesinde sahiplenişim.
İmza gününe gelemiştim ama kitabın ilk baskısından elimde var. Şimdi İngilizce kitabin ilk baskısından ön sipariş vereceğim. Kitchenaid mixere sarılıp öpen 3,5 yaşında bir oğlum var. Bu 2 kitap ona bırakacağım en özel değerlerden biri olacak.
Bu arada kitabın yüzündeki son cümleye de bayıldım ; Bence seni daha iyi tanımlayan bir sıfat olamazdı :):)
Uzun bir aradan sonra yeni bir post çok iyi geldi..
Teşekkür ederiz..
Her işin rast gitsin dilerim. O gün gelecek; Bir Sur’ de battaniyelerin altında dondurma kaşıklayacağından hiç şüphem yok benim.
Ayşe Nur
Tebrikler Cenk Bey, yolunuz açık olsun. Bizi unutmadığınıza sevindim
Gülşah
Tebrikler Cenk Bey;
Emeğinize sağlık, bende bloğunuzu takip eden birimılarqk artık Cenk Bey, bu işi bıraktı diyordum. Bugün mail kutumda Cafe Fernando başlığını görünce aaa diye istemsizce bir mutluluk yayıldı. Çok şaşırdım ve çok mutlu oldum.
Tekrar tekrar tebrikler 🙂 umarım emeğinizin karşılığınızı alırsınız.
Fatoş
Ben okurken strese girdim 🙂 Türkçe kitabın çok değerli benim için. Eminim bu da harika olacak 🙂 Bence iyi ki satış milyonları bulmamış ta ingilizce çevirisini yapmışım diyeceksin 🙂
Hatice ÖZCAN
Tebrik ederim Cenk Bey.Başarılarınız daim olsun.
Hale Erdoğan
Tebrik ediyorum ,kitabınızın orjinalini zaten çok beğeniyordum ;anlaşılan o ki bu basımı da mükemmel olacak. Gurur verici,emeğinize sağlık.
Gizem
Heyecanınıza bizi ortak etmeniz müthiş. Bu kadar ayrıntılı her detayı belirterek bizlere de ne kadar değer verdiğinizi gösteriyorsunuz. Bütün yazınızı okudum , hızımı alamadım tüm yorumları da okudum 🙂 Herşey gönlünüzce olsun, yolunuz açık , şansınız da bol olsun 🙂
Aslı
Harika!! 🙂 mailboxta senden post gormeyi ozlemisiz. Kitabin hayirli olsun.Renkler muhtesem!! Bu guzelligi dünya ile paylasmak ne mutlu sana
Ozge ersayin
Cenkkkk !!!! Seninleeee gurur duyuyorum ! Acikcasi Turkluk damarim bu yaziyi yazinca daha coskulu sevindi. Kitabinin arkasinda olacak yorumlara inanamadim kitaplarini hep beraber takip ettigimiz kisiler super birsey bu !
Aylar ve yillarin hasreti bu kitaptanmis demekki. Sukur kavustuk! Babam bu yaziyi bana gondermeseydi okuyamaycaktim iyi ki gondermis! Kotu bir hamilelik geciriyorum o yuzden dunyadan kopmus durumdayim ama
hic bir sey bu yaziyi 5 dk icinde okuyup yorum yazmamaa engel olamadi !!! Cani gonulden tebrik ediyorum. Keske bunun serefine kalkip senin tariflerinden birini yapabilseydim… neyse artik ilerde… Kucak dolusu sevgiler , basarilarina kosmaktan yoruldugun bir yil daha olsun.
Cenk
Ozge Ersayın – Çok teşekkür ederim. Umarım en kısa zamanda daha iyi hissetmeye başlarsınız. Babanıza da sevgiler, saygılar.
Ayşem
Sevinerek ( sanki kitap benim 🙂 ) coşarak, gururlanarak, yorularak 🙂 ve muazzam takdir ederek okudum bu şahane haberi. Mükemmelliyetçiliğin zirvesi Cenk ve zamanötesi tarifleri, tutkusu, aşkı…
Hayatınızdan tutku,aşk ve bolluk eksik olmasın. Sevginiz,beceriniz ve başarılarınız daim olsun.
Yanağımda kitabınız….
Hakan
Bravo. Ben ve benim gibi birçok insan yarı yolda bırakırdı bu macerayı. Emeğinize sağlık.
Elif
Yolun açık,şansın bol olsun sevgili Cenk.
Ingilizcesini de almayı sabırsızlıkla bekliyorum.
Bezen
Cok cok cok sevindim. Sanki benim kitabim:)) Gelismeleri paylasmaya devam et lutfen. NY/NJ taraflarina geldiginde yapabilecegim birsey olursa lutfen haber ver. Hatta bizde kal, pek seviniriz. Sevgiler
alev
Bir çevirmen olarak açıkçası okurken çevirileri ben yapmışım gibi stresli hissettim. Hatta bir ara yanağım uyuşmuş olabilir:) Ne zor bir süreçten geçmişsin ve bir yemek kitabı yayınlamak ne meşakkatli bir işmiş! Ben kendi bloğuma fotoğraf seçip yüklerken bile çok üşeniyorum, yüzlerce foto arasından tek tek onları seç, tek tek 400 küsür sayfayı baştan kontrol et vs. Umarım emeklerinin karşılığını alırsın.
Melek
Detaycı olana “deli misin sen? Yapma bu kadar.. vb ” derler ya, varsın desinler derim ben de. Cenk bey, kitabınızdan şu ana kadar yaptığım hiçbir tarifte miniminnacık bir ürün zaiyatı dahi olmadı. Bu demek oluyor ki kitaplarınızın ve sizin yolunuz her daim açık ve güzeldir. Sizin mükemmelliyetçiliğiniz, sabırla her detayı ve hiçbir püf noktasını atlamadan yazmanız öyle her yazarın harcı değildir. Elinize aldığınız her işi vicdanınızla da yaptığınızı o kadar hissediyorum ki. Sizin tarif ve anlatım şekliniz ise “tamamdır, kolları sıva, başla, haydi mutfağa” diyorum. Hakikaten Cafe Fernando da ve yeni çıkacak The Artful Baker da tüm mutfaklarda olması elzem bir demirbaş
Melek
Tekrar hayırlı ve uğurlu olsun. Yolunuz her daim açık olsun. Sevgiyle
Hamdi Akan
Azmin sonu başarı.. Tebrikler..
Sevil
Okurken ben bile strese girdim. Tebrik ederim.
Önder Karatoprak
Azmin neleri başaracağını heyecanla okudum. Başarınızın geleceği sonuç olarak belli diyeceğim.Devamını Allah nasip etsin dileklerimle….
Nihan
Cenk, tebrikler cok cok cok sevindim. Ta en basindan beri takipteyim. Azmin ve sabrin icin sana hayranim. Turkce kitabin ilk baskisini almistim zaten ama sana imzalatmak kismet olmadi. Belki ingilizce baskisi icin buralara gelirsin ama dogu yakasina da gel mumkunse. Bu arada arka kapagina da bayildim. Sevgiler
emelll
böyle uzun ara verince yine aklıma türlü türlü şeyler geldi : kitap, evlilik+çocuk : ) , blogdan paylaşım yapma fikrinden sıkılmış olma ihtimalin, bir işe girmiş olma ihtimalin ve bunun canını çok sıkması sonucu moral bozukluğu, hastalık veya daha kötüsü… meğer neler yapmışsın neler. azmin, titizliğin ilham verdi. tekrar tebrik ediyorum.
Cigdem
Bloğunuzu da kitabınızı da çok seviyorum.. Sayenizde 40 senedir SF’da yaşayan dayımı Tartine Bakery ile tanıştırmışlığım bile var 🙂
Yazıyı her anına tanıklık etmişim gibi hissederek okudum, mutlu sona o kadar sevindim ki anlatamam… Kalpten tebrikler !
Tuğrul TAMKOÇ
Cenk bey size on numara beş yıldız diyorum.Ben daha türkçe kitabınıza ulaşamayıp 10 baskıyı bekleyip blogtaki ( kırıntılarla idare ederken :))siz ingilizcesini çıkartmışsınız.Herşey istediğiniz gibi olur umarım.Bu arada tariflerinizi hazırlarken eşim tarafından kulaklarınız çınlatılıyor birazcık ortalığı dağıttığım için ama iş yeme kısmında lehinize dönüyor onuda söyleyeyim.Başarılarınızın devamını dilerim.
Onur
Neredeyse on yıl önce yulaflı kurabiye tarifi ararken bloga denk geldim. O zamandan beri benim gibi mutfak delisi bir erkeğin macerasını uzaktan da olsa takip etmek bana büyük keyif veriyor. Normalde yemek kitabı satın almayı çok anlamlı bulmayan birisi olarak iki yıl önce yemek kitabın çıkınca hemen imzalı bir tane edinmiştim, son bir yıldır yaptığım hamur işlerinde devamlı baktığım bir referans kitap oldu. Aynı annemin, şimdi de babamın, kullandığı Necip Usta’nın kitabı gibi.
Yukarıdaki metni okurken ben de çok gururlandım, bizim buradan birisinin, hem de benim uzaktan da olsa tanıdığım birisinin, taa Amerikalarda kitabının basılıyor olması çok hoşuma gitti. Kitabın arkasındaki “gifted story teller” ifadesini görmek ayrıca hoşuma gitti. Benim yaptığım şeylerin de bir hikayesi oluyor. Dorie Greenspan’in övgüsü sanki bana da yapılmış gibi hissettim 🙂
Sözün özü, çok tebrik ederim, heyecanının ve başarılarının devamını da okumak istiyoruz 🙂
rana
instagram dan duyuru yapınca like ve tebrik yorumu atsam da kitabın yazım sürecini şimdi okudum..yıllardır seni takip eden biri olarak şaşırdık mı? hayır..çok gurur duydum takıntılı olman ne güzel bir özellik keşke herkes yaptığı iş için bu kadar emek verse.. okurken şunu düşündüm:intihal ve korsan kitap hakkaten emek hırsızlığı,bunun başka bir adı yok.. sizin sağlığınızdan olmanıza sebeb olacak kadar verdiğiniz emek..(doktora gitme satırlarını okurken sanki ben o an ordayım nasıl heyecan yaptım)maddi manevi harcanılan emeklerinizi birileri copy paste yapıyor ya aklım almıyor bunu yapanları.. türkçe kitabınıza verilen her bir kuruşu sonuna kadar hak ettiğinizi hatta fazlası olması gerektiğini eksik oldugunu düşündüm hep.. maddi zorluklar hepimiz yaşıyoruz ama bu birilerinin emeğini çalmamız için asla neden değildir..sizin adım adım takipçiniz olarak gördüğüm yerde -izinsiz paylaşanlar sosyal medya da-sinirlenip mutlaka yazıyorum yaptıgınız saygısızlık dan daha kötü diye..
şu sürecinizi okuyan kişi olarak gurur duydum ayağa kalkıp ofis de alkışlayasım geldi..yazının önünde saygı ile eğildim desem abartmamış olurum..yurtdışında yaşayan tüm tanıdıklarıma tavsiye edeceğim haber vereceğim kitabınızı.. sevgili babanızın yukarıdan yardım etme satırları nasıl duygulu ve güzel di..gurur duyarak izliyordur sizi..kahramanların sanki sana değil de o övgüleri bana yazmışlar gibi sevindim..
takipçin olmak dan gurur duyuyorum sevgili Cenk.. keşke herkes işin de böyle titiz ve saygı lı olsa dünya daha yaşanılacak bir yer olur du..
yolun açık hayallerin gerçek olsun..
Levent
Bu kitabın Fransızcası da çıkar.Şimdiden söyleyeyim:).Coooook tebrikler…
zuhal
Önce her hafta sonra ara sıra sonra her ayın başı bloga uğramaya devam ettim. Bir nedeni mutlaka vardır diyordum ama bu gerçekten çok heyecan verici. Aziz Sancar’ ı duyduğumda ne hissettiysem aynı duyguyu yaşadım. Abartısız. Yolun çok açık olsun…
Uğur Olgaç
Sevgili Cenk
Dün mailini görünce ,eski bir arkadaştan haber almış gibi
mutlu oldum..
Yolun açık,şansın bol olsun…
Figen
Sevgili Cem
Sizi çoook tebrik ediyor , güzel gözlerinizden öpüyorum
Başarınızı kutlamak emeklerinizi takdir etmek için kitabınız satışa çıktığında 10 adet alıp dostlarımla paylaşacağım
Saygı ve Sevgilerimle
Figen
Başak Turhan
Sevgili Cenk Bey,
Büyük bir heyecan ve keyifle okudum yazınızı.Bu kadar ayrıntılı, içten ve korumasız yaşadıklarınızı bizimle paylaşmanız ne güzel… Daha çok yazmalı, hayalinizdeki tarifleri denemeli ve bizimle paylaşmalısınız. Başarı ayrıntıda gizlidir. Tamamıyle sizi anlatıyor bence. Yolunuz açık olsun. Sevgiler.
Fatma
Güzel Kardeşim; size annemin duasını etmek istiyorum. Allah emeklerinizi zayi etmesin. Saygılar, selamlar.
Mustafa
Tebrikler parça parça zamanlarda bir kısa öykü okur gibi okudum yazınızı. Sizinle röportaj yapmak ve uluslararası yayınladığımız dergimizde yer vermek isteriz. Bize ulaşırsanız sevinirim
Emine Celik
Sevgili Cenk
Yıllardır takip ettiğim, her yazını, her fotoğrafını, her tasarımını hayranlıkla izlediğim olağanüstü yetenekli, harika bir insansın. Zaten sana hayrandım bir de kitabının bu yurtdışı baskısı beni o kadar gururlandırdı ki duygularımı anlatacak kelime bulamıyorum. Seni bütün kalbimle kutluyor ve gönülden destekliyorum. Sevgi ve saygı dileklerimle…
Nalan
Cem bey, İngilizce kitabınız çıkmış yolunuz açık olsun..Türkçe kitabınızı almakta sanırım geç kaldım bütün kitapevlerine bakmama rağmen hiçbir yer de bulamadım nasıl yardımcı olabilirsiniz..? Ya da ne yapmamı önerirsiniz..?
Cenk
Nalan – Teşekkürler. Kitabın son baskısı tükendi ve yayınevimin bir sonraki baskıya ne zaman gireceğiyle alakalı net bir bilgim maalesef yok. Defalarca hatırlattım, beklemedeyim.
Hanife Icoz
Cok, cok sevindim Cenk! Turkcesini alamadim ama Ingilizcesini mutlaka edinecegim. Dort gozle bekliyorum.
Yillarin emegi ve azmin.. Tebrik ediyorum.
Dilara
Ben de herkes gibi “unutulduk galiba” düşüncesindeydim
Defne
Tebrik ederim Cenk Bey. Uzun süredir cafefernando’yu takip ediyorum, kitabınızı da çıkar çıkmaz büyük bir hevesle almıştım 🙂 İngilizce kitabınızın da başarılı olacağından eminim. USA’deki tüm arkadaşlara tavsiye edeceğim.
Sevgiler
Altan Sevil
Sevgili Cenk, samimi ve detaylı yazılarını çok seviyorum. En güvendiğim yemek tarifi yazarı da sensin. Kimse senin kadar dürüst davranmıyor. Herşey gönlünce olsun, en iyisini hak ediyorsun. Sevgiler….
Sumeyra Aydogan
Sevgili Cenk,
Cok stresli biri olarak neler yasadigini tahmin edebiliyorum.. Yazidigin notlarin herbirini teker teker okuyup heyecan duymamak imkansiz..Zorlu bi surec yasamissin ama ellerine yuregine saglik, kitabin muhtesem gozukuyor. Gonulden tebrik ederim, Los Angeles dan sevgiler..
Alper Mitrani
Cenk bey merhaba,
Tüm uğraşlarınıza değecek bir kitap olacağından eminim, hayırlı uğurlu olsun. Kitap harika duruyor, neticede Amerikada ki vatandaşları da tariflerinden mahrum etmemiş olursun 🙂
Tekrardan çok çok tebrikler, böyle güzel haberlerin devamı umarım gelir.
Sevgiler.
Mutfak Kimyası
Yazınızı okurken yaşadığınız stresi hissedebildim. Zorlu bir süreç olmuş. Yeni kitap hayırlı olsun.
Bir çok yemek yazısını, kitabını ve resimleri “bu tarif böyle yazılmaz şöyle olmalıymış, böyle olmalıymış” diye eleştirirdim hep. Ama sizin kitabınız gerçekten çok güzel ve evet yemek-pasta kitabı böyle yazılır işte diyebileceğim bir kitap her yönüyle. Emeğinize sağlık. Keyifle okuyorum kitabınızı.
Bir sorum olacak; kitabınızdaki Ahududulu & Limonlu Pasta ve Kruvasan gibi bol tereyağ içeren tariflerde tadı direk etkilediği için kullanılan tereyağ önemli. Özellikle Ahududulu Buttercream için tadının kalitesini garantilemek adına tavsiye edebileceğiniz/kullandığınız tereyağ markası var mı?
Cenk
Mutfak Kimyası – Süpermarket tereyağları arasında çok büyük farklar olduğunu düşünmüyorum. Dilediğiniz markayı kullanabilirsiniz. Önemli olan tazeliği. Bir bıçakla üzerini kazıdığınızda alttaki katmanın rengi kazıdığınız katmandan daha açık renkliyse tereyağı tazeliğini kaybetmiş olabilir ve ağır bir tat verebilir.
Ayşe Hilal Akın
Sevgili Cenk,
Şahane brownie tariflerini zevkle denerken her defasında doktora yapmanın ne kadar zor, pasta yapmanınsa ne kadar keyifli olduğunu düşünürdüm tâ ki bu yazıyı okuyana dek! Yazını okuduğumda hem azmin hem de neticesinde elde ettiğin başarın bende büyük bir hayralık uyandırdı (bir kez daha). İyi ki senin gibi insanlar var ve gayretimize ışık tutmaktalar.. Başarılarının katlanarak artması dileğiyle!
İhsan Koşumcu
Cenk bey,
Maceranızi soluksuz okudum. Yürekten tebrikler. Vakit buldukça blog, tarif ve yazılarınızı takip etmeye çalışıyorum. Çok ilham vericisiniz. Teşekkürler.
Elif Dündar
Mayıs 2016’nın ikinci paragrafında kendimi buldum 🙂 Yolun açık, keyfin bol olsun. Tutkularının peşinden gitme cesareti gösterebilen şanslı kişilerden biri olduğun için hayran kaldım. Sevgiler
güzin
Yolun açık olsun Cenk.
Nisa Ayhan
En en içten hislerimle tebrik ederim. Kitabınız benim için o kadar değerli ki en mutsuz olduğum zamanlarda açıp okuyorum. Bana ilham veriyor. Bana öğrettiğiniz, kattığınız öyle çok şey var ki… Umarım kitabın 2. ingilizce basımı da en kısa sürede basılır. Sevgiler…
Ebru Özdemir
Tebrikler. Yemek yapmaya geç başlasam da yeni tarifler denemeyi,paylaşmayı seviyorum. Cafe Fernando çok titiz ve ince bir çalışma.
Hülya Aras
Tebrik ederim ben de büyüklere tarifler çoculara masallar şeklinde bir kitabımı yayına hazırlıyorum henüz türkçe deneyimleriniz yol gösterecek
Nedret Akın
Uzun bir yazı okumaya başlayacak olmanın keyfiyle sakin bir şekilde okumaya başladım ama yazının sonuna doğru tüylerim diken diken oldu.
Tebrik ederim! Türkçesine hayranım umarım İngilizcesi de çok satar da bu kadar emeğin karşılığını dilediğiniz yerlerde bol dondurmayla battaniye altında geçirebilirsiniz. İçimden bir his beklenen de çok satacağını söylüyor 🙂
Sevgiler
Ayşegül
Hayranlıkla okudum. Yolunuz açık olsun!
munevver
ah güzel oğlum çalışkan olduğun kadarda hazimlisin tüm yazılarını bu yaşlı halimle okudum allah seni korusun başarıdan başarıya koş kitapların satış rekorları kırsın anacığına bağışlasın aminnnnnnn
Ebru demircan
Turkcesini beklerken ingilizcesine siraya girmeliyiz… emeginiz muhtesem tebrikler … eksi maya ile tanistim blogunuzla ve devami geldi … hayatinizda blogunuz kadar coskulu olup kitaplarinizin satislari bol olsun
Basak
Aradan neredeyse yillar gecti ve bunca zahmet ve emek sonrasi bir kitap geliyor!!
Muhakkak alacagim!! Boylece tum ailem okuyabilecek!!
Yasasiiiin!
Merakla bekliyorum
Haluk ÖZKAN
Cen bey,
Sizi tebrik ederim. Umarım her şey gönlünüzce olur…
Elif Kaya
Türkçe satın aldığım tek yemek kitabı sizin yazdığınız oldu. Bakarken bile içim açılıyor. Umarım İngilizce kitabın satışı bol, seveni çok olur 🙂
Rana KARABAĞ
Cenk Bey merhaba;
Öncelikle ruhunuza sonrasında ellerinize sağlık. Hiç yemek kitabım yoktu, sayenizde yolculukta bile yanımdan ayırmadığım bir kitabım oldu. Her tarifi önce roman gibi okuyup sonra deniyorum ve hepsi süper oluyor.
Yeni kitabınızın da çok beğenileceğinden eminim. Bu kadar uğraşmanın geri dönüşü misliyle olacaktır.
Bizi ihmal etmeyip arada kendinizi hatırlatmanız dileğiyle.
Selamlar…
Burcu
Cenk Bey,
Tebrik ederim, ellerinize sağlık. Türkçesi muhteşemdi, hem çok faydalandığım, hem de sadece keyfine elime aldığım bir kitap oldu. İngilizcesi de öyle olmuştur eminim. Nice güzelliklere, başarılara…
Ünal
Umarım emeklerinizin karşılığını kararınca alırsınız.
Nesrin Çelik
Selamlar, yaşadıklarınızı okurken bile içim daraldı. Galiba benim de yüzüm uyuşmaya başladı.
Emeklerinizin karşılığını alacağınıza eminim. Bu arada ikinci kitap için heyecanla bekliyorum. Kolay gelsin,sevgiler.
Tugce
Cenk, harikasin, tebrikler ve tesekkurler. Bes senedir Chicago’dayim, agzimdan dusmeyen laf, biz neden yapmiyoruz/yapamiyoruz idi. Barnes&Noble ‘da kitabini gorup sevinecegim, gurulanacagim, yanimdakilere bu kitap bir Turk’e aittir, ke disi soyle iyi bloggerdir boyle iyi ascidir diyecegim gunu sabirsizlikla bekliyorum. Sevgiler.
Hülya
Tebrik ederim, okurken ben strese girdim. Bol satış diliyorum, bu arada oğlum Kanada’da, ona da Amazondan almasını söyleyeceğim.Sevgiler
gülin ceylan
eskice sessiz bir okurunuz olarak kıvanç duydum çok tebrikler
Hasibe
Merhaba,
Inanilmaz yogun bir yolculuk ancak her satir icin ayri bir emek sarf edildigi belli. Ozellikle ceviriyi kendinizin yapmasi (bu yaziyi okuduktan sonra ceviri demek hata olur aslinda) ve tek tek turkce ve ingilizce tariflerdeki farklari yazmis olmaniz yaptiginiz ise ne kadar deger verdiginiz onemi gosteriyor. Kitabin cikisina az kalmis, umarim tum beklentilerinizi karsilayacak bir surec olur cunku 2.sini de bekliyoruz.
Sevgiler..
Rumeysa
Selam Cenk,
Julia ve senin sayende tereyağına ve sırasıyla mutfaktaki her şeye karşı bakışım değişti! Julia doğrudan taptatlı (ilk onu tanıdığım için biraz torpilli) ama sen obssesive daha bir tatlısın! Ancak umarım bu sağlığına daha fazla yansımaz. Geçmiş olsun!
Evet, tarifler, lezzetleri ve fotoğraflar falan hepsi harika ama galiba ben kitapta ve blogda da en çok bunları bir araya getiriş biçimini seviyorum. Seviyorum çünkü ef-sa-ne hikaye anlatıyorsun! Öyle ki bana haydi gel Cenk’in bio’suna iki tanım yazalım deseler, onlara kesinlikle ‘obsessive’ ve ‘storyteller’ yazalım derdim.
Paterson isminde bir film izlemiştim. Orada japon bir adam, bir şiiri çevirisinden okumayı, yağmurlukla duş almaya benzetmişti! Dolayısyla, kitabın İngilizcesi üzerine çalıştığını ilk duyduğumda açıkçası bir eyvah Cenk çok uğraşacak! dedim. Açıkçası sadece bu anlatım stilini İngilizce’de nasıl yakaladığını görmek için bile kitabı da almayı dört gözle bekliyorum.
Sevgiler
Sinem
Sevgili Cenk,
Kitabin Amazon.de de on siparis yapilabiliniyor yazin Turkiyede bulamayinca uzulmustum kismet ingilizcesineymis☺
Heyecanla bekliyorum. Linkini de paylasiyorum sevgiler.
ARTFUL BAKER https://www.amazon.de/dp/1419726498/ref=cm_sw_r_cp_apa_-kiHzbRCW060M
Selen
Tebrikler Cenk, ve cok buyuk gecmis olsun. Turkce kitabini Jakarta’da yasarken, senin tariflerini pisirip yedirdigim bir arkadasim Turkiye’den getirip, hediye etmisti. Sevip, koklayarak kullandim, tariflerini evimi doldurup tasiran insanlara keyifle yedirdim. Derken Jakarta’da yeterince kaldigimizi dusunup Papua’ya tasinmaya karar verdik. Evin esyalari 196 koliye girdi, Papua’ya gitmesi 5-6 ay surer dediler. Biz de yeni bir hayata baslamadan once uzunce bir Turkiye tatili yapalim deyip solugu Ege’de aldik. Aradan daha bir ay gecmisti ki, kargo sirketinden e-mail geldi, esyalariniz Papua’ya ulasti, ne zaman adaya getirelim diye. Okyanus asip, nihayetinde minicik bir gemicikle Sorong’dan minik adamiza gelen esyalardan hic umidim yoktu aslinda ama sadece bir koli kaybolmustu. Ne oldugunu hala cikaramadim. Bir koli de islanmisti. O islak koliyi actigimda icinden burus burus olmus, yapraklari birbirine yapismis yemek kitaplari ciktiginda nasil uzuldugumu anlatamam. Zarar goren uc kitap vardi, biri senin kitabin, Bir David Lebovitz’in tatli kitabi, bir de en yakin arkadasimin dugun hediyesi Divan Oteli’nin Osmanli Mutfagi kitabi… Gocebe hayatim devam ettiginden hala bu kitaplari yerine koyamadim. Ama Kasim ayinda Amerika’ya gittigimde mutlaka kitabini Ingilizce’sini alacagim
sevgiler, basarilar.
Cenk
Selen – Tüh! Üzüldüm. Umarım İngilizcesini de beğenirsiniz.
Sirin Colakoglu
Cenk selam,
Amerika’daki denemeler sonucu bir alışveriş listesi oluştu mu? California’ya yeni taşındık ve alışveriş konusunda çok sıkıntı çekiyorum. Bin çeşit un, şeker, süt, yulaf ezmesi var. Acaba beğendiğin, kullandığın malzeme listesi var mı elinde?
Bu arada kitabın ön siparişini bir arkadaşıma hediye olacak şekilde verdim bekliyorum. Gelince foto göndereceğim.
Sevgiler
Cenk
Şirin Çolakoğlu – İngilizce kitapta malzemelerin tüm detayları yer alıyor. Buraya tekrar yazmak isterdim ama oldukça fazla vakit alacaktır. Marka belirtmeyi de tercih etmiyorum zira tüm markaları deneyip bir sonuca ulaşmış değilim. Beyaz şeker dışında Amerikan ve Türk malzemeleri arasında çok büyük farklar gözlemlemedim – onların granulated sugar olarak adlandırdıkları şeker bizim toz şekerden çok daha ince ve bu karıştırma sürelerini etkiliyor. Orada bulamadığınız ürünler olduğunda Amazon.com’a göz atın. Tarifleri deneyen arkadaşıma leblebi ve üzüm pekmezi dahil birçok ürünü Amazon aracılığıyla gönderdim.
Nesrin
Fıstıklı cheesecake tarifini de bizimle paylaşır misin? Çok merak ediyorum.
HATİCE
Ben okurken yoruldum. tebrik ediyorum. Umarım emeğinin karşılığını alırsın
hacer
Çok samimi bir yazı olmuş, bir anda kendimi baştan sona okurken buldum 🙂
neslice tarifler
Öncelikle şunu belirteyim, kusursuz iş çıkarma özelliğiniz, özveriniz, kalitenizin bir göstergesi. Kitabınızın ne büyük emeklerden geçtiğini anlıyordum ama bu kadar yorucu süreçlerden geçtiğinizi tahmin bile edemezdim. Sizi ayakta alkışlıyorum. İşyerimde bir çok siteye erişim yasaklandı. Kendi bloğum dahil bir çok siteye giremiyorum. Şükür Cafe Fernando’da böyle bir engel yok. Oturdum, bütün yazılarınızı teker teker okumaya başladım. Zaten seneleridir sizi hayranlıkla takip ediyorum. Kitabınızın Türkçe 1. baskısını alan şanslılardan biriyim. Tariflerinizi büyük bir zevkle yapıyorum ve yediriyorum. Ve bu hafta içinde kitaptaki Tarçınlı Çörek tarifinizi yapmayı planladım. Instant maya yerine yine sizin tarifinizle hazırladığım ve geçen hafta1 yaşına giren ekşi mayamla yapacağım. İngilizce kitaptan, o tarifin çıkmasına üzüldüm. Her başarınız bizleri de gururlandırıyor inanın. Tüm özellikleriniz bu dünyaya bu işi yapmak için gelen birine adanmış gibi. İyi ki varsınız..
Cenk
Çok teşekkür ederim!
Serap
Bir kitabın çıkma öyküsü bir insanı ne kadar etkileyebilir? Bir yazar kitap çıkarırken yaşadığı süreçleri okurlarıyla nasıl böyle güzel bir biçimde paylaşabilir? Cenk böyle akıcı blog yazmayı nereden öğrendi?
Bazen yaptığım işimde, hayatımda o kadar ufak detaylara takılıyorum ki, insanlara bu takıldığım detaydan bahsetmeye bile çekiniyorum. Amaan sen de! denmesin diye. Yani obsesif bir insan olarak bu yazıda kendimden çok şey buldum, çok sevdim ve hayatımda ilk kez bir bloga yorum yazma ihtiyacı hissettim.
Sevgili Cenk, bu gerçekten muhteşem bir detaycılık ve harika bir üslup. Seni hiç tanımıyorum ama bir yandan da yıllardır tanıyorum gibi. Çok uzattım, sadece başarılarından ötürü yürekten tebrik etmek istemiştim seni.
Tebrik ederim!
Cenk
Çok teşekkür ederim! Keşke kuvvet bulup sonraki 2-3 seneyi de yazabilsem.
Betül
Okumayı çok isterdim