“Dünyayı San Francisco’lular kurataracak.” “Bu yediğimiz tavuksa, bundan önce yediklerimiz neydi?” “Gerçekten de burada istediğim kadar fotoğraf çekebilir miyim?” “Rica etsem beni burada bırakıp birkaç ay sonra gelip alabilir misin?” “Duydun mu, ‘Mutfağa gir, istediğin kadar fotoğraf çek’ dedi!” “Önceki yaşamlarından birinde kesinlikle burada doğmuştum; başka bir açıklaması olamaz.” “Olmaz, okurlarım beni linç eder!” “Burada birkaç sene yaşamadan ölürsem gözüm açık giderim.” “Siz buna brownie mi diyorsunuz?” “İyi ki yolumuzu değiştirmişiz.” “(Yorgunluktan bitmiş bir halde, ifadesiz bir suratla) biliyor musun, şu anda kahkahalarla gülüyorum. Bak bak.. Valla, bak.” “Bu pizzayı 10 dolara yiyoruz ya, şimdi İstanbul’a dönünce bir daha nasıl pizza yiyeceğiz?” “Çok fazla fotoğraf çektiğimi yemek bitip kahveler geldikten sonra, ‘Söz, bu son kare’ dememin ardından, kadrajı ayarlayıp, artık durumdan bunalan arkadaşımın fincanların arasına gizlediği nah işaretini görünce anladım.” “Skandal! Golden Gate köprüsünün fotoğrafını çekmedim!” “İstanbul’da böyle bir market olsa buraları aramam, değil mi?” “Bu nasıl bir kahvedir?” “İlk bakışta aksi bir komutan gibi gözüken Jean-Pierre, bir gözüyle arı gibi çalışan aşçı ordusunu yönetirken diğer gözüyle şef garsonun üzerinde masa numaraları karaladığı servis tahtasını izliyordu.” “Ulan Cenk, iki fotoğraf uğruna geberip gideceksin; topla pılını pırtını, başla koşmaya.” “Sevgili okur, Türkiye’ye dönmüyorum…”
San Francisco giriş yazısının ilk cümlesi için düşündüğüm alternatiflerden sadece bazıları. Aslında şöyle de diyebiliriz: San Francisco’da geçirdiğim 12 gün bir film olsaydı, tanıtım filmi için ard arda yapıştıracağım kareler bunlar olurdu.
Okuduğunuz üzere, nereden başlayacağımı pek bilmiyorum. İki bin küsür fotoğraf çekmişim. Günlerdir onları ayıklıyorum. San Francisco’daki 12 gün şahane geçti, ama bu sefer yol beni çok yordu. Geldiğimde allak bullak oldum. Geçenlerde uykum düzene girsin diye belirlediğim saati beklerken bir ara televizyondan gelen seslerin hangi dilde olduğunu anlayamadım. Yaşlanıyorum herhalde…
Daha fazla yaşlanmadan San Francisco yazılarına başlayalım, ne dersiniz?
Yaşadığım sürece San Francisco’ya ayak bastığım ilk günü unutmam mümkün değil. Şimdi biliyorum ki, havalanından taksiye binip San Francisco’nun en berbat güzergahından otelime gitmişim. Olağan, sisli günlerden biriydi. Yol boyunca şehri gitmeden önce anlatılan övgü dolu sözlerle karşılaştırdığımdan olsa gerek yanlış yere geldiğimi bile düşünmüştüm. Sonra taksi beni motelin önünde bıraktı, ardından bekleyiş, kayboluş, harap oluş, Altın Kızlar derken ilk gün bitmişti.
San Francisco ve Altın Kızlar arasında ne gibi bir ilahi bağlantı var bilemiyorum ama yolculuğun asıl başladığı yer kabul ettiğim Münih – San Francisco arası 12 küsür saatlik uçuşta (kelimenin tam manasıyla) karşıma ne çıktı dersiniz?
Bundan daha güzel bir başlangıç olabilir mi?
Ben görmeyeli Lufthansa çok değişmiş. Yemeklerin kötülüğünü ve uçaktaki genel kıtipiyoz havayı geçtim, San Francisco’ya kadar dizlerimiz öndeki koltuğa dayalı olarak geçirdiğim yolculuğu Altın Kızlar bile kurtaramadı.
Ama eninde sonunda uçak yere iniyor, önemli olan da o.
Bu seferki havalanı – otel arası yol tam olması gerektiği gibiydi. 10 dakika sonra taksi San Francisco downtown manzarasını görmeye başlayınca derin bir nefes aldım, sonra şehrin içine dalıp 5 dakikada otele ulaştık. Internette dolaşan fotoğrafları kadar şahane olmayan, köhneliği Japon anime dekorasyonuyla örtülmeye çalışılmış, benim standartlarıma göre temiz kabul edilemeyecek ama oldukça merkezi, şaşılacak derecede hesaplı, güvenli ve geceleri ölü olmayan bir bölgede kaldık. Bu otele karar vermeden önce o kadar çok araştırma yaptım ki belirlediğim fiyat aralığında elediğim diğer otellerin halini düşünmek dahi istemiyorum. Gerçi dört yıldızlı olduğunu iddia eden Paris’te kaldığım otelin kutu kadar odasının dört kat daha pahalı olduğu düşünüldüğünde şikayet etmek imkansız.
Hotel Tomo (yeni adıyla The Kimpton Buchanan), orada yaşarken neredeyse hiç uğramadığım Japantown bölgesinde. 5 dakika yürüme mesafesinde birçok harika restoran, bir adet şahane market, düzinelerce tasarım, dekorasyon ve antika dükkanı, bir de en tepesinde sineması olan San Francisco’nun en canlı sokaklarından biri olan Fillmore caddesi yer alıyor. Zaten bu oteli seçmemin ana nedenlerinden biri de akşamları hayalet şehre dönmeyen bir bölgede olması. Manzarası da hiç fena değil.
Şehrin merkezinde ve en turistik Fisherman’s Wharf bölgesinde bir dolu otel var, hepsi adını sanını bildiğimiz, belli bir standartta ve çoğu da hesaplı ama hava karardı mı yürüyüş mesafesinde yemek yiyecek bir restoran veya vakit geçirebileceğiniz dükkan bulmak çok zor. Bütün gün 10 kilo çanta sırtımda yürüyeceğimi bildiğim için akşam harap bir şekilde otele geldikten sonra yemek yemek için mesafeler kat etmek isteyeceğim en son şey.
Aslında ilk tercihim daha da canlı ve eski evimin bulunduğu Marina bölgesiydi ama araştırmalarımdan gördüğüm kadarıyla orada bulunan motellerin durumu içler acısı. Tek kalınabilecek yer Union Street Inn, ama o da çok az odası olduğu (ve büyük ihtimalle tek düzgün yer olduğu) için her daim dolu ve 12 gün kalacağım düşünüldüğünde hem ara sıra oda değiştirmem gerekecekti hem de bütçemi oldukça zorlayacaktı. Kısa süreliğine gidecek olursanız araştırma bile yapmayın. Eğer merak edenleriniz varsa, Hotel Tomo’nun kış sezonundaki iki adet iki kişilik yatağı ve balkonu olan oldukça geniş odasının gecelik fiyatı 99 dolar (her otelde olduğu gibi, üzerine %15 vergi ekleniyor). Aile olarak giderseniz bu odada 4 kişi bile kalabilir.
Kaldığımız otelin bir diğer avantajı en çok vakit geçireceğimi bildiğim Marina, Downtown (şehir merkezi) ve Mission Dolores bölgelerinin orta noktasında yer alması ve otobüs değiştirmeden, yaklaşık 10 dakikada, hepsine ulaşabilme lüksüydü.
Bu arada, San Francisco’da toplu taşıma, özellikle otobüs hattı, hayat kurtarıyor. Gitmeyeli 1 dolar olan otobüs bileti 2 dolar olmuş, ama yine de en hesaplı ve pratik olan ulaşım şekli. Şehri kafes gibi sarmış elektrik tellerinin azizliğine uğramadıkça da neredeyse taksi kadar hızlı.
Her yere yürümek San Francisco’da zor. Zaten şehir yokuşlarıyla ünlü.
Ama Fillmore caddesinin tepesine kadar çıkınca San Francisco’nun en şahane evlerinin yer aldığı Pacific Heights bölgesine adım atmış oluyorsunuz.
Karşınızda muhteşem marina manzarası. Yolun gerisi de yokuş aşağı. Fillmore yakınlarındaki evler de hiç fena değil. Hatta otel yolunda yer alan birkaç tane evi gözüme kestirdim bile.
Kaldığımız bölgede hiçbir yere oynamadan birkaç gün geçirmek bile mümkün. Aldığı övgüleri sonuna kadar hak eden Pizzeria Delfina, blog ve yemek topluluk sitelerinde şiddetle önerilen ama benim çok fazla etkilenmediğim Dosa…
…hayranı olduğum pasta şeflerinden biri olan Elizabeth Falkner’in sahibi olduğu (artık kapalı olan) Citizen Cake…
…her sabah 7’de kalktığımız için kahvaltı etmek zorunda kaldığımız La Boulange, sevdiğim bir diğer tasarım dükkanı Zinc Details, akşam odaya dönmeden önce “yediklerimizi bastırsın” diye Valrhona’lı donmuş yoğurt ve hayatımda içtiğim en güzel kahve olan Blue Bottle Coffee servis eden Fraiche, Hande‘yle Twitter yoluyla sadece akşamdan akşama haberleşerek buluşabilmeyi başardığımız ve birlikte enfes yengeç yediğimiz Woodhouse, keten peçete stoğunu erittiğim güzel dükkan Jonathan Adler, her girdiğimde bunu geçen sefer nasıl oldu da göremedim diyebildiğim bir şeyi mutlaka bulduğum Nest, her şeyin ateş pahası olduğu ama yine de aklımdaki kartvizit konsepti için paraya kıyıp alışveriş yaptığım Paper Source, Çukurcuma’daki dükkanlarla karşılaştırdığınızda ucuz kabul edilebilecek ama nedense basiretimin bağlanıp hiçbir şey alamadığım antikacı Mureta’s Antiques giderseniz görmeniz gereken yerlerden.
Şimdi, ayrıntıya dalmadan önce San Francisco’da çektiğim fotoğraflardan bazılarını aşağıda paylaşıyorum. Dilerseniz bir göz atın.
Çok yakında neler yedim, neler içtim, hangi resotanın mutfağına girdim, hayatımda yediğim en güzel tavuk, hayatımda yediğim en kötü brownie, cennetten bir köşe Carmel, emekliliğimi geçireceğim Big Sur ve daha fazlası.
Herkese iyi seyirler.
Sezgi Uygur
Harika fotograflar! Tam da bugun The Makers Project, Blue Bottle Coffee’nin Brooklyn subesinin fotograflarini yayinladi. Bir goz atmani tavsiye ederim.
http://www.themakersproject.com/#1212705/BLUE-BOTTLE
Evren
herşey ne kadar güzel gözüküyor. keyfini çıkartmışsın belli…
mısra
Beklediğimize değdi,mükemmel hoşlukta bir yazı.Daha güzel anatılamazdı diye düşünüyorum.Keşke benimde San Fransisco’yu görüp gezme imkanım olabilseydi,elimde bu yazıyla dolaşırdım oralarda eminim…sıradaki yazını en kısa zamanda burada görmek dileğiyle,teşekkürler…
Fatih ALGÜN
Öncelikle yazınız harika olmuş. Bende yorum yaparak kendimce bir kaç noktaya değinmek istedim sadece 🙂 Ben SFO daki neredeyse her otelde kalmış biri olaraktan söyleyebilirim ki fiyatı gerçekten önemsiyorsanız, kalabileceğiniz en uygun yer Fort Mason’daki Hostelling International, aslında Hostel demek daha doğru olur 🙂 Ama önceden internet üzerinden rezervasyon yaparak 2 kişilik odalarda kalma şansınız da var. Onun haricinde Lombard St. üzerinde sağlı sollu onlarca küçük motel var, bunlarında fiyatları oldukça uygun. Fort Mason, Fishermen’s Wharf’a da yakın olduğu için yürüyerek Ghirardelli Square önünden bu bölgeye gelme şansınız da var. In-n-Out Burger ve Cioppino’s gibi SFO’ya her gidişte mutlaka uğranması gereken iki mekanda zaten burada bulunmakta. İnanırmısınız, Dünya’nın hiç bir yerinde SFO In-n-Out’daki kadar lezzetli bir burger yiyemedim. Bu cadde üzerinden kalkan F kodlu tramvaylar zaten sizi istediğiniz hareketli bölgelere Market St. üzerinden taşımakta. O yüzden bana Hostelling International’da kalmak hep mantıklı gelmiştir.
Bir de değinmeden geçemeyeceğim, Columbus Avenue’deki caféler ve İtalyan restaurantları gerçekten iyidir. Hatta yine o cadde üzerinde bulunan La Boulange isminde bir Fransız cafési bu dünyada yediğim en lezzetli omletleri(fransız usulü)yapmaktalar. Yine onun hemen yanında bulunan İtalyan bir ailenin işlettiği L’Osteria Del Forno isimli restaurantta da gerçekten leziz makarna çeşitleri yiyebilirsiniz. Burada, limonatasına kadar neredeyse tüm içecekler ve malzemeler İtalya’dan gelmekte. Ama o caddenin bence en leziz lokantası Washington Square’in karşısındaki tavukçudur. Adamlar o kadar güzel tavuk ve piyaz servis ediyorlar ki parmaklarınızı yiyebilirsiniz.
Pizza konusuna gelince denediniz mi bilmiyorum ama
Lombard St. & Fillmore St.de bulunan Marina’s Pizza and Cafe şahanedir. Hatta pizzaları Omar isminde mısırlı bir usta yapmakta, en büyük boy pizza 12$ dolar ve pazarlık yapıp Türkiye’den geldiğinizi söylerseniz 10$’a Soda Fountain dahil alabiliyorsunuz.
Çok uzattım biliyorum, daha sizlerle paylaşmak istediğim onlarca mekan var,hiç birine haksızlık etmek istemiyorum. Sadece bana San Francisco denildiğinde biraz heyecanlanıyorum sanırsam.
Özlem Odabaş
Fotoğraflar şahane.kimi fotolara yutkunarak baktığımı itiraf etmek zorundayım.Özellikle tavuk ve boş pizza tabağı..Artık pizzanın kendisini düşünemiyorum.Hikayenin gerisini sabırsızlıkla bekliyorum.
kevser aydoğdu
Her gün heyecanla ve dört gözle beklediğim San francisco yazılarına nihayet başladın..
Vee bende San francisco sokakları dizisinden ve filmlerinden tanıdığım bu şehri sayende daha yakndan
tanıma fırsatı bulmaya başladım..Çünkü bizimle paylaşacağın çok şey olduğunu biliyorum.
Deli işi dediğin pasta senin için hiçte öyle olmasa gerek zira senin dantelli browni de pek akıllı işi değildi..Sonra birbirinden güzel evler, golden gate,ısırılmış bir parça bagel,sıradan görünen ama lezzeti konusunda onay verdiğin tavuk yemeği ve daha kimbilir neler….Bekliyoruz…
veee birgün oraya taşınırsan elimde bir tepsi kabaklı baklavamla kapını çalabilirim haberin ola;))
beyzanur
istanbul a hoş geldiniz.yazınızı okuyup resimlere bakınca san francisco ya gidesimiz geldi!
leyla
Cenk bu ne ??? O mondrian pastası beni benden aldın. Sadece “deli işi” demek az kalır müthiş. İlk başladığımda 80 tane fotoğrafın hepsine bakabileceğimi sanmıyordum ama öyle bir akıp gitmiş ki önümden ben bile şaşırdım.Güzel vakit geçirmene sevindim,bu demektir ki güzel tarifler gelecek 🙂
Bekliyoruz.Sevgiler…
Ebru Sahin
Sevgili Cenk
Uzun zamandir yeni yazi bekliyorduk..Bugun gelen bu yazi hepimizi sevindirdi..
Yoklugun gercekten hissedildi..Hosgeldin…
Neler yedin neler ictin sabirsizlikla okumayi bekliyoruz..
Resimler harika buarada…
Tabi yeni tariflerle de hayatimizi senlendirmeyi unutmazssan seviniriz…
Sevgiler
Baris
Gozlerim bayram etti, cok guzel resimler cekmissin, guzel bir ozet cikarmissin. Tabii bu oburlerini gormek istemedigim anlamina gelmiyor! Bu arada donuste esofmanla gelmissin gibi bir his var icimde 🙂
Hosgeldin ama insallah birgun orda yasama firsatin olur, o begendigin evlerden birinde 🙂
Baris
Bu arada son resmi koymani cok takdir ettim cunku yazida bahsedip koymasaydin hic anlami olmayacakti 🙂
çiğdeM
Cenk bey 80 resmin hepsine baktım,verdiğiniz linklere gözattım(benim için oldukça yorucu bir günün sonunda hemde)oralara gitmiş gibi oldum.Tek kelime muh-te-şem!!!
burak zafer sırmaçekici
Merhaba,
80. fotoğraf konusunda ciddi misin? Tamamen klişisel bir fikir olarak pek uygun olmadığını düşündüm de…
medina
heyy yooo sonundaa bi yazı geldii…..biliyoduk zaten böyle sızlanıp sızlanıp geri dönmek istemeyeceğiniiiiii……..fotoğraflar süper..biraz yorulmuş gibisin ama keyfinde yerine gelmiş gibi…bak bahar da geldi sende tazelendin oralarda hadi artık yeni tariflerin zamanıdır….sevgiler…
medina
aaa bide bende en çok kahveden içmek istedim …..sabah sabah kokusu burnuma geldii..dünyadaki en güzel koku kahve kokusuuu…………
suna
iddiasız olanı en güzeli..bahçesi bir harika 🙂
kevser
Nihayet dört gözle beklediğim yazı dizisi..Dizisi demekle sanırım yanlış bir şey söylemiyorum..
Öncelikle hoş geldin geri dönmek senin için hayli zor olmuşa benziyor ve haksız da sayılmaz gibi görünüyorsun ama olsun neyse ki emekliliğinde yaşamaya karar vermişsin;)
Siyak beyaz fotoğraflarını özellikle beğendiğimi söylemek istiyorum..Ayrıca hani şu deli işi dediğin pasta senin gibi browniye dantel giydiren birinin söylemesi şaşırdım..Onunda pek akıllı işi olduğunu söylemeyiz:))
Özellikle ısırılmış bagel parçası,tavuk yemekleri,evler,hepsi harika görünüyor objektifinden..En komiğide fincanın güzelliğini bile gölgeleyen arkadaşının hareketi:))
Devam yazılarını bekliyoruz…….
Tuba Bozacioglu
İyi ki oglum uyuyordu da rahat rahat okudum ve tum fotograflara baktim.. İcim acildi:) diger fotolari sabirsizlikla bekliyorum
Şebnem Akalın
Cenk bey merhaba, son yazınız da herzaman ki gibi çok keyifliydi. Ben her gün yeni bir yazınız var mı yada yeni bir tarif eklediniz mi diye heyecanla bir göz atıyorum sayfanıza.Ve heyecanla kitabınızı bekliyorum.
Ayrıca sizden müsait olduğunuz bir zamanda güzel bir donmuş yoğurt tarifiniz varsa bizimle paylaşmanızı rica ediyorum.
Tüm tarifler için teşekkürler!!!
Cenk
Sezgi Uygur – Link için teşekkürler!
Fatih Algün – Öneriler için çok teşekkürler. Hostel’i araştırmadım ama Lombard’ın üzerindeki motellerin hepsinin hakkında en az bir adet korku hikayesi okudum (bed bug, yatağın arkasındaki küf mantarları, vs). Eskiden SF’te motellerde kalmış biri olarak ne durumda olabileceklerini de az çok kestiriyorum zaten.. bulduğumuz otelin fiyatı az çok Lombard’dakilerle aynı olduğu için seçerken tereddüt etmedim. Fisherman’s Wharf, Ghirardelli tarafları belki de eski iş yerim oradaydı diye artık beni çok bunaltan turistik yerler. Akşamları her gün orada olmak istemezdim. Birkaç tane beğendiğim yer var, ama maalesef bu gidişimde uğrayamadım. In-n-Out bu sefer araba yolculuğunda yedim ama büyük hayal kırıklığına uğrattı. Gilroy’dakiyle SF’tekiler arasında fark olabileceğini düşünüyorum ama malzemenin her yere tek yerden dağıtıldığı düşünüldüğünde tat konusunda uçurum olması zor. Bahsettiğiniz La Boulange yazıda da bahsettiğim gibi her sabah kahvaltı ettiğimiz yerdi. Yediklerimiz gayet güzeldi ama her gün orada yemek zorunda kalınca bir süre sonra kabak tadı verdi. Lombard’daki pizzacıyı denemedim maalesef, umarım bir dahaki sefere.
Barış – Gidişte de gelişte de eşofman vardı ama sadece rahatlıktan, yoksa bu kadar yememe rağmen fotoğraf çantam sağ olsun kilo verip döndüm yine…
Son resim konusunda açıkçası endişelerim vardı. Birçok okurun yazıyı okumadan fotoğraflara baktığını biliyorum. Dolayısıyla son fotoğrafta ufak bir şok yaşamaları (ki zaten sizden sonra bu tip bir yorum gelmiş bile) mümkün. Yazıyla birlikte değerlendirildiğinde terbiyesiz değil komik olduğunu düşünüyorum. Umarım çoğunluk bu şekilde değerlendirir.
burak zafer sırmaçekici – Yukarıda da dediğim gibi, ilk yayınladığımda biraz çekincem vardı ama yazıyı okuduktan sonra bakınca uygunsuz değil, yolculuğun büyük bir kısmını özetleyen bir kare olduğunu düşünüyorum. Zaten o işaretin bana çekilmiş olduğu düşünüldüğünde okurların üzerine alınmaması gerekir. Yanlış mıyım?
kevser – Endişeli olduğum bir konuda sizin de anlayış gösterip bu şekilde değerlendirdiğinizi duyduğuma sevindim. Devamı ilk vakit bulduğumda.
Şebnem Akalın – Çok teşekkürler. Arşivde Narlı Donmuş Yoğurt tarifi var, bilginize.
bookworm
Eee hani nerede kaldı SF gezi yazısı derken nihayet…Her bir karede girizgahdaki cümlelerde anlattıkların gözümde canlandı.Son resme gelince
her ne kadar takılmamaya çalışsam da galiba beni biraz rahatsız etti.
Harika Camcı
Sevgili Cenk
o kadar güzel anlatmışsın ,o kadar güzel fotoğraflamışsın ki kendimi SanFrancisco da hissettim valla
Fatih ALGÜN
🙂 Anladığım kadarıyla SFO’ya gitmişken Gilroy’daki outlet mağazaları da gezmek istemişsiniz. Benim bildiğim kadarıyla In-n-Out burgerlerdeki tat farkı etin pişirme süresi ve soğan miktarıyla ortaya çıkıyor. Mesela Los Angeles Sunset Blvrd’daki In-n-Out daki et sulu olurken, SFO’daki orta pişmiş oluyor genelde.
Cenk
Fatih Algün – Big Sur’e kadar inmişken dönüşte yolumuzun üstünde olduğu için uğradık. Amaç In-n-Out’da yemekten çok Le Creuset’nin outlet dükkanına gitmekti ama görünce fırsatı kaçırmak istemedim. Sanırım son ziyaretimin üzerinden bu kadar fazla zaman geçtiği için kafamda büyütmüşüm. Problem etin pişmesiyle alakalı değildi, genel anlamda bir hayal kırıklığı diyelim.
calvin – Bir tarifi okumadan, okuduktan sonra da denemeden bir şey söylemek çok zor. Tariflerin tam olarak nerelerinde takıldığınızı bilmediğim için fikir dahi yürütemiyorum. Maalesef şu sıralardaki yoğunluğum sebebiyle tarif isteklerini yerine getiremiyorum. Bildiğim kadarıyla bahsettiğiniz kitabın yazarının bir yemek blogu var – kendisine sormayı denediniz mi? En iyi cevabı o verecektir.
burak zafer sırmaçekici – Öncelikle anlayışınız ve cevabınızdaki beyefendi üslup için çok teşekkür ederim. Ne demek istediğinizi çok iyi anladım (Gordon Ramsay çok iyi bir örnek olmuş). Eğer fotoğraftaki hareketi çeken ben olsaydım size kesinlikle katılırdım, ama artık “işim” kelimelerle olduğu kadar fotoğraflarla da hikaye anlatmak olduğu için, ve bahsi geçen fotoğraf seyahat süresince aşırıya kaçan fotoğraf çekme merakımı ve haklı olarak bundan bunalıp sabrı taşan arkadaşımın tepkisini çok iyi özetlediği için, o fotoğrafı yayınlamamak hikayeyi eksik anlatmak, kendimi gereksiz yere sansürlemek, ve en önemlisi, bana göre fotoğraf dediğin anı yakalamak ve bir karede koca bir hikaye anlatmak olduğuna göre, işimi iyi yapmamak olurdu. Umarım bir de bu açıdan değerlendirirsiniz.
Ayca
SFO’ya bir Agustos ayinda bir bavul askili bluzlar ve elbiselerle gidip usumenin doruklarina vardigimda nedense bu sehri pek sevemedim ben. Biz priceline.com sitesinden 99 dolara merkezdeki Parc 55 otelinde bir oda bulmustuk. Sonraki USA seyahatlerinde tavsiye ederim. Neyse esime eger kalin birseyler almazsak odadan cikmamakla tehdit edince alisverise gidip sehri dolasma firsati bulduk. Kisa bir drive sonrasi Napa’de ise hava 30 dereceydi. Bu ocean breeze yuzunden ben birsey anlamadim yani oralardan. LA tarafina dogru gidip iligim kemigim isininca tatilde oldugum anladim dogrusu. Ama yine de hos degisik bir sehir. Tramvaylar cok eglenceli, yokuslar evler guzel. Bir de sahilde oraya ozgu olmasa da Bubba Gump var ki oradaki shrimpler beni benden aliyor 🙂
ebru
fotograflara, fotograflardaki detaylara, fotograflarin hikayelerine bayildim. iki kez gitmis olmama ragmen San Francisco’yu ilk kez goruyormus gibi hayretle izledim albumunuzu. sadik takipcinizim bundan sonra…saygilar
calvin
cenk cenk merhaba, uzun süredir takipçinim ama yeni üye oldum, madem yedin içtin eğlendin döndün bana yardım et:):)
cake pops var ya hani bizim lolipoplar gibi çubukta kekler, cheesecakeler filan… onlara kafayı taktım ama tariflerdeki icing ve frosting kısmında takılıyorum:( o kadar da heves ettim, sen bilirsin, onlar nedir, onlara benzer ne kullansam?
teşekkürler, hoşgeldin
burak zafer sırmaçekici
Öncelikle özür dilerim.
Yurt dışında (NYC) yaşadığım için aramızdaki saat farkından dolayı yazıyı sabaha karşı saat 3 civarında okudum. Hem günün yorgunluğu hem de tüm resimlere bakarken harcadığım zaman üst üste gelince yazının başındaki cümle aklımdan çıkıvermiş. Fotoğrafın orada olması şimdi biraz daha anlamlı geliyor.
Ancak neredeyse tüm siteyi incelemiş biri olarak yine de şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bana göre bu fotoğraf Cafe Fernando’nun genel yapısından farklı duruyor. Nasıl ki Gordon Ramsay bir beyefendi gibi konuşsa farklı olur, aynı öyle. Yoksa fotoğrafı ve dolayısıyla hareketi okuyucuya yönelik düşündüğümden değil.
calvin
Anlatamamışım özür dilerim, icing ve frosting pasta tariflerinde çok sık karşılaştığım iki malzeme. Fiilmiş gibi anlaşılıyorlar ama değil.
Bunların Türkiye’de bulunan malzemeler olup olmadığını -büyük ihtimalle yok- yerlerine ne kullanabilirim öğrenebilmek için sormuştum.
Araştırıyorum teşekkürler.
Cenk
calvin – Her şeyin olduğu gibi muhakkak onların da hazırları vardır, ama içing ve frosting birer malzeme değil. İlki biraz akışkan, diğeri daha koyu birer kaplama tarifi. Icing görmedim ama Makrocenter’da Sara Lee marka hazır çikolatalı frosting satılıyor.
tulay
Sevgili cenk Hoşgeldin,
Hergün sitene bakıp yeni birşeyler görememek canımı sıkmaya başlamıştı. hatta “olmaz ki. site bu kadar da boş bırakılmazki, blog takipçileri azalacak” diyordum ki, dönüşün muhteşem olmuş. Yazı ve fotoğraflar (son fotoğraf hariç) için çok teşekkürler, bende gitmiş kadar oldum. En kısa zamanda tavuk ağırlıklı tariflerini bekliyoruz. şimdi güzelce dinlen ve başla yazmaya:))))
NY Muhtari
Selam Cenk,
Ctesi 16 saat calistiktan sonra yatmadan resim var mi diye bakayim dedim sitene, aman allahim donusun muhtesem olmus!!
senin kamera kosenden tavsiyelerini okudum, 5Mark D alacakken, 550D aldim.. eski Nikoncuyken, Canoncu olduk haydi hayirlisi…
devamini bekliyoruz…
Cenk
NY Muhtari – Çok teşekkürler. Yeni makinen hayırlı olsun!
Ayşen Sağlam Şen – Carmel ve Big Sur harikaydı. İlerleyen günlerde oralardaki maceralarımı da yazıyor olacağım. Ghirardelli’ye maalesef uğrayamadım bile.
Ayşen Teyzecim – Çok teşekkürler! Güliz bizi Berkeley’de harika bir dondurmacıya götürdü, birkaç haftaya onu da yazmış olurum. İnşallah yine bir gün hep beraber orada gezeriz.
Ayşen Sağlam Şen
Hoşgeldiniz Cenk.San Fransisko, kendimi yakın bulduğum, yabancı gibi değil de oraya ait biri gibi hissettiğim güzel bir şehir.Yıllar oldu oraları görmeyeli.Sayende o güzellikleri,enerjiyi yazınla ve fotoğraflarınla tekrarlamış oldum. Teşekkür ederiz.
Carmel ve Big Sur harikaydı değil mi? Bizimde yaşamayı istediğimiz yerlerdir.
Ghirardelli’de dondurma da yediniz mi?
Yeni tarifleri ve gezi notlarınızı bekliyoruz.Sevgiler.
aysen teyze
San Francisco iste bu.!!!
Bizim icin muhtesem bir belgesel. Anilarini heyecanla bekliyorum. Cok tesekkurler
Ellerine saglik. Umarim hepberaber San Francisco’da bulusuruz kimbilir?
Sevgiler
Ozge
Sevgili Cenk,
2 yıl SFde yaşamış ve oraya aşık biri olarak çektiğin o güzel resimlere bakmak beni hem çok mutlu etti hem de hüzünlendirdi.
Birçok yere gitmeye fırsatın olmuş; Napa’ya, Sausalito’ya ve Palo Alto’ya da gittin mi? Carmel ve Big Sur benim de çok sevdiğim yerler. Sabırsızlıkla bekliyorum resimleri ve yazıları.
Cenk
Ozge – Maalesef oralara gitmeye fırsat olmadı. Carmel ve Big Sur kitaptan başımı kaldırabilirsem ilk fırsatta.
Banu – Marina evleri çok çekemedim ama Fillmore civarında oldukça fazla alternatif var, seç beğen.
Banu Bingör
Bir F.B. espirisi “Havada kalan uçak yoktur nasılsa!”
Fillmore1 fotoğrafındaki ev ada evlerini andırıyor; pek hoşmuş. Galeriye henüz bakmadım, neler var diye. Marina evlerini çekmişsindir mutlaka. Bir tane seçeyim 😀 Komşu oluruz belki seneler sonra 🙂
Bu arada “Citizen Cake” adına bayıldım! Şahaneymiş 🙂 Yabancı memleketlerden birinde bir yer açarsam, çalarım bu adı 🙂
eliza bennet
Oh şükür kavuşturana! Hoşgeldiniz Cenk ve hakikaten beklediğimize değdi.
Hiç arayı açmadan diğer fotoğrafları bekliyoruz zira bu teaser iştah kabarttı.
Tülin
Eline en çok da ayağına sağlık… Fotograflar cidden çok güzel. Ben en çok 61 ve 63’ü beğendim. 72 ve 74 nolu fotograflar ise, koşarak eve gidip suluboyalarını yapma konusunda bir istek uyandırdı (iş yerimde masamdayken hem de). Özellikle 72’nin demir parmaklıkları üzerindeki gölgeler çok kışkırtıcı…76’daki tavuklar hakkında ayrıntı vereceksiniz değil mi?.. Tarif edin bari de hayal edelim:).. Sevgiler…
Cenk
eliza bennet – Çok teşekkürler. Şu sıralar kitabın fotoğraflarına dalmış durumdayım. İlk fırsatta…
Tülin – Teşekkür ederim. Evet, o tavuğu uzun uzun anlatacağım. Tariften çok teknikle ilgili. Malzemeler tavuk, tuz ve birkaç dal kekikten ibaret.
idil su goktan
Chez Panisse’nin tatli hazirliklarina bir parmak atilacak yakinlikta olmak…priceless herhalde:) harika bir yazi olmus
tugce
80 fotoğrafın 80’i de muhteşem Cenk! hala gidemediğim ama hep gitmek istediğim San Francisco’yu senin fotoğraflarında da görünce oraya gitme planımı bir an önce yapmaya karar verdim, o nasıl bi pasta Mondrian pastasına aşık oldum! tadı nasıldı onu yazmamışsın? ve Castro sinemasındaki sing-along çok çok güzelmiş inanılmaz merak ettim, ileride vereceğin tarifleri ve hayatında yediğin en güzel tavuğu anlatmanı heyecanla bekliyorum!! anılarını ve fotoğraflarını bizimle paylaştığın için teşekkürler 🙂
emel
slm cenk…sanfransico yazıların super olmus..ben de fillmore görünce ilk aklıma gelen buradan bir ev almalım olmustu…ekşi mayalı ekmeklerine ve bu ekmeklerin içinden içilen çorbaların tadı da hala damağımda…
alakasız olacak ama bir nutella fanatiği olark hiç kuşburnu marmelatı yedin mi?Ev yapımı olmalı tabii ,en güzelini bildiğim kadarı ile tokatlı veya amasyalılar yapar..yemedi isen hayatında bişeyler eksik derim..sevgiler
Cenk
emel – Teşekkürler. Kuşburnu marmelatı yedim. Sears’da yemeye fırsat olmadı maalesef.
emel
bu arada sears’da pancake yemeden geldim deme ltf..ve de eggs florentine..en cok gozumde tüten 2 yiyecek..hersabah 10 dakika sırada bekledik ama böyle bir lezzet görmedim
ceyda
Tartine ve Chez Panisse…çok çok çok kıskandım.
Meltem Karagül
Merhaba,
Uzun zamandır keyifle izliyorum, pek çok tarifi de ya deniyorum ya bir kenara yazıp sonra uygulamak üzere saklıyorum. Yazı ve fotoğraflar muhteşem. Evet gerçekten deli işi gözüküyor, ama beni çeken tarafı da bu oldu…
Çağdaş
Yine yapmışsın yapacağını. Bir kez daha gidip bir kez daha yeni bir gözle bakmışsın San Frana.
Biliyorsun ben güneyin yani San Jose’nin çocuğuyum ve sanırım hiçbir zaman senin gözlerinle göremedim senin şehrini. Ama bu fotoğraflardan sonra bir kez daha gidip bir kez daha şans vermemek için hiçbir sebep yok.
İyi ki varsın ve iyi ki hayatımıza bambaşka bir bakış açısından girip renk katıyorsun.
Ve son olarak da Lufthansa konusuna gelince:
I told you so!
Gamze
Hoşgeldin. Tam keşfettiğim anda kaybettim diyordum. Güzel sürpriz oldu. Nasıl beceriyorsun bunu? Herşeyi Alice harikalar diyarı formuna sokabilmeyi? Sanırım tavuk konusu gibi. Malzemeler aynı. İş tekniğinde.
Harika bir yazı olmuş. Ellerine sağlık.
karin
Hosgeldin!!!!
resimler cok guzel,benim istanbuldan arkadaslarim bazen amerikanin haberlerini bizden aliyorsun derler, simdi de oyle oldu. ben bu kadar SF gidiyorum ama senin gittigin yerler cok degisik ,hic gitmemistim. tekrar gittigimde senin restaurantlari deniycem ozellikle croque monsieur yerini.
Dosa hintlilerin bir yemegi simdi cok moda oldu. en cok lunch trucklarda satiyorlar. bende sevmedim.
bir onceki arkadasa katiliyorum, yeni bakis acisiyla SF’e bakiyorum simdi.
yeni tariflerini bekliyorum 🙂
GAYE
Merhabalar,
2 yıldan fazla bir zamandır blogunuzu takip ediyorum ve iddia ediyorum ki ülkemizdekiler arasında en iyisi sizin blogunuz.Hazırlanışındaki özen yazdıklarınızın her harfine yansıyor.Yemek yapmayı ve yaptığı yemeklerle insanları şaşırtmayı ve mutlu etmeyi seven biri olarak tabii ki tariflerinizi büyük bir zevk ve hevesle deniyorum.Tahmin edersiniz ki dostlarım bu lezzetlerle kendilerinden geçiyorlar.Geçtiğimiz kurban bayramındaki aile toplantımızda ŞEYTAN ÇİKOLATA GİYER damakları çatlattı ve herkes tarafından tarifi istendi.Hiç uğraşmadım ve blog adresinizi verdim herkese.BİBERLİ MANTARLI PATLICANLI DOMATESLİ makarnanız ise gerçekten fazla mesaili akşamlarımın ve kızımın gözdesi durumunda.Bu sebeple size gönülden teşekkür ediyorum.
Bu yorumu yazmamın asıl nedenine gelince ;
yaklaşık 1 yıldır makaron yapmayı deniyorum ve maalesef hiçbir şekilde başarılı olamadım.İnternetteki tariflerin hepsini denedim olmuyor olmuyor… Sizin tarifinizi büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum.
Aynı sabırsızlıkla kitabınızı da bekliyorum tabii 🙂
gulcin
Merhaba cenk, Hoşgeldin …..
Fotografların hepsi çok güzel kareler.Ama ben 4adet seçtim 1.kuşkonmazlar 2. 7 numaralı ev (Doğum tarihim 7) onun için benim olsun istedim. 3.duvar resimleri 4. çinili merdivenler.
Yazdıklarınıda bir solukta okudum .Çünkü tatil gezmek görmek aktarmak benim içinde çok önemli sevgiler devamını bekliyorum..
Lütfen çok ara verme……….
demet
Cenk ictigin kahve blue bottle di mi?kesinlikle benim de favorim.fotograflar harika,devamini bekliyoruz
sevgiler
demet
SS
su guzelim yazıdan aklımda kalan kalbime sıkkınlık veren duvar kagıdı fotosu…:)
Meltem Kaya
Bir süredir tariflerinizi beğenerek takip ediyorum. Şimdide beni yıllar öncesine götürdünüz. Yazınız bir harikaydı, fotoğraflarınız ise muhteşem. Bende kentin merkezinde bir hostel de kalmıştım. O zamanki şartlarda hiç te fena değildi. Çok özledim o şehri. Tekrar görebilmek umuduyla,
sevgiyle kal…
Siyah Süt
herşey çok güzel..
kaşığıda çok beğendim çok güzelmiş 🙂
halidee..
San Fransisco denilen bu büyülü şehirden ve bu güzel resimlerden sonra 2.resimdekinin ekmek olduguna falan inanmamı bekleme…=)
71.resimde ev değildir zaten…=)
sahver
Hosgeldin Cenk, Amerika’yi hele hele San Francisco’yu hic böyle düsünmemistim! Cok degisik bir bakis acisiyla görüyorum artik, ve bütün resimlere bayildim. 80. resimde beni hic rahatsiz etmedi, hepsinin bir hikayesi oldugu belli zaten. Bir de senin bakis acinla bakmaya calisinca insan cok daha farkli seyler görüyor resimlerde. Cok tesekkürler Cenk, web sayfan sayesinde yeni lezzetlerle tanismanin yaninda kesfedilecek yerler ve hayatlarinda oldugunu görüyoruz. Kitabini dört gözle bekliyorum…
Sema
harika fotoğraflar. kıskandığım doğurusu. bende san fransisco2ya gitmek istiyorum. eline sağlık…
selma karpuz sabancı
cenk,inan son dönemlerde siteye girdiğimdeki hayal kırıklığımı tamda belirtmek üzereydimki yeni ve şahane bir yazıyla bize dönmüşssün.sevgiyle kal
mükerrem
Tebrikler.
Nice daha güzel ve uzun yıllara.
Dondurmaya bayılırım, envayi çeşit dondurma yedim ama kendim hiç yapmamıştım. Bunu mutlaka denemek istiyorum.
Özge A. L.
San Fransisko benim İstanbul’dan sonra aşık olduğum şehir. Her yanını ayrı sevdiğim, gitmediğim zamanlarda düşündüğüm, özlediğim şehir. Ben onu böyle anlattım bugün blogumda:
http://www.seyahatperest.com/2011/04/18/askin-sehri-san-fransisko/
Sonra üstüne bu akşam senin ağzından senin SF’ni okudum. Ne kadar başka. Bir dahaki gidişime listeme ekleyeceğim çok şey var! Teşekkürler.
Not: Nice mutlu yaşlara!
Zeynep Aynagoz
Mecburi Sacramento’lu olarak zaten SF’i zaten cok seviyorum. Bu hafta da gidecektim yazin cok zamaninda geldi. notlarimi aldim. Resimler sahane
ifakat
merhaba, ben bu siteyi çok beğeniyorum, yemek tarifinin yanısıra dünyaya açılan pencere gibisin Cenk. Çok geniş genel kültür bile ediniyorum yemek tarifi okurken. Çoğunu da uyguluyorum tariflerin genelde tam tutuyor. Çok yemek işinden anlamam ama sonuç mükemmele yakın. Bu arada tarif okurken Hause filmini öğrenmiş ve bağımlılık yapmıştı. Yeni film varmı tavsiye edeceğiniz:))
Cenk
ifakat – Çok teşekkür ederim. O kadar çok var ki… Son zamanlarda en beğendiklerim Shameless, Nurse Jackie ve The Good Wife.
Carriemel
uzun süredir vakit darlığından bakamadım şu yazıya. okuyunca kendimi inanılmaz ihi hissettim. evler,yemekler,bitkiler süper.merdivene bayıldım,golden gate süper ve o binanın üzerideki demir kadın heykeli de öyle.seni ve yazılarını ne kadar özlemiş olduğumu anladım .. devamını dört gözle bekliyorum. Sf yu çok görmek istiyorum ve orada yaşayan çok iyi bir dostum var. Hep çagırıyor.Akılsızım valla gitmediğim için…sevgıler
şeniz
Sizin gibi bir San Franciscosever: http://vimeo.com/22461692
Cenk
şeniz – Harika! Çok teşekkürler.
leyla
Cenk harikasin,her konuda bizlere yardimci oluyorsun,SFyazilarini ve fotolarini buyuk bir dikkatle okudum cunku 2hafta sonra NYC den oraya tatile gidecegimiz icin…cok faydasi oldu ozellikle otel secimleri ve restaurantlar…cok tesekkur ederim iyiki varsin,NY dan sevgiler…
Sybrls
San Francisco insanın kendini yeniden keşfetmesi için insanlığa sunulmuş muhteşem bir armağan… Buarada cheesecake tarifi ararken sitenizi gördüm ama SF’le ilgili linkleri görünce cheesecake hevesimden eser kalmadı… Orada geçirdiğim her dakikamı bu kadar özlemişken, sitenizdeki yazılar ve resimler resmen ilaç gibi geldi… Teşekkürler…
EYLÜL
merhaba
80.fotoğraftan hiç hoşlanmadım bloğun ve senin kaliteni düşürdüğünü ayrıca seni okuyan ve bloğuna zaman ayıran kişilere saygısızlık yaptığını düşünüyorum hele ki böylesine dünyanın pek çok yerinden ödül almış bir blog sahibinin daha seçici ve daha özenli olması gerekir diye düşünüyorum. senin aldığın eğitime ve bu bloğa bu fotoğraf yakışmıyor. arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyliyim mantığından da yola çıkarsan senin için artık iyi şeyler düşünmüyorum muhtemelen yayınlamazsın bu yorumu ama bilmeni istedim çünkü uzun zamandır takip ediyorum.
Cenk
Eylül – Özellikle seçip koyduğum bir fotoğraf olduğuna göre seçicilik veya özensizlikle alakası yok. Her koyduğum fotoğrafın beğenilmesini, anlaşılmasını veya taktir edilmesini beklemiyorum. Burası benim blogum. Dolayısıyla benim hayatımın içinde ne varsa – bu güzel bir yemek ya da nah çeken bir arkadaş da olabilir – bu blogda da o var. Ben uygun görüp yayınladıysam, bloguma da yakıştırdıysam, başka söylenecek bir söz yoktur.
Dilek
Merhaba,
Çarşamda günü SF yolcusuyum, onun için merak ettim. ”Bu yediğimiz tavuksa, bundan önce yediklerimiz neydi?” diye bahsedilen yer neresi? sitede ilgili yazılara ve yorumlara baktım ama ya dikkatimden kaçtı ya da yok. Bahsettiğiniz yerleri denemek istiyorum, bilgi verebilirseniz, makbule geçer. Teşekkürler.
Cenk
Dilek – Seve seve. Bahsettiğim restoran Zuni Cafe. Akşam gidecekseniz rezervasyon gerekebilir. Daha masaya oturur oturmaz Zuni chicken siparişi verin. 2 kişilik bir yemek (yanında ekmek salatasıyla geliyor) ve masaya gelmesi 45-60 dakika sürüyor. Garson oturttuktan sonra içecek siparişini almaya gelmesi 10-15 dakika sürüyor, dolayısıyla daha otururken siparişi verince zamandan kazanıyorsunuz. Sezar salatası da olağanüstü. Yazıda bahsi geçen pizzacı da bu. Tartine‘in hemen yanında. Şimdiden afiyet olsun.
Rose
Cenk bey merhaba,
Şubat ayında, dört arkadaşımla birlikte dokuz günlük bir Amerika seyahatim oldu. Bunun üç gününü sizin yazılarınız rehberliğinde San Francisco’da geçirdik. Bir cumartesi sabahı uçaktan iner inmez, henüz bavulları otele bırakmadan Ferry Plaza pazarını ziyaret ederek şehri gezmeye başlamak çok keyifliydi.(Arkadaşlarım ve rehberimiz bu işe ne kadar memnun oldular bilemem, çünkü üç gün boyunca onları da arkamdan sürükleyerek sizin yazılarınızın izini sürdüm.) Sonra Boudin’de ekşi maya ekmek içinde çorba, Ghirardelli’de çikolata ve dondurma, Fisherman Wharf’ta koca kazanlardan crab v.s.-v.s. Market Street üzerindeki pek de güvenli olmayan otelimize ancak akşam geç saatte varabildik.
Ertesi sabah şehir turu sonrası Golden Gate’den geçerek karşı kıyıyı gezdik.(Ne yazık ki Big Sur ve Carmel’i bu kısa gezi süresinde görme şansım olmadı. Bir de içimde ukte kaldı aaaah aaaah Chez Panisse (oraya da gitseydik bizimkiler kesin beni öldürürdü veya İstanbul’a tek parça halinde dönemezdim.)Ne ise bunları da inşallah gelecek sefer görürüm, tekrar gelmek için bir bahane lazım değil mi?) Dönüşte güzelim Fillmore evleri.(Ben de birkaç tanesine göz koydum) Bütün gün başlarının etini yemiş olduğum için çaresiz pes ettiler akşam yemeğini Pizzeria Delfina’da yedik. Döndüğümde farkettim ki tek bir kare fotoğraf çekmeyi o heyecan içinde akıl bile edememişim, o harika pizzaların ve mekanın bir tane fotoğrafı yok.(Birilerinin ahı tuttu herhalde) Çıkışta kapalı olmasına rağmen ısrarla görmek istediğim Tartine Bakery ve Bi-Rite market (şansıma bu açıktı, son giren müşteriler biz olduk) fotoğraf ve alışverişi nasıl bir arada başardığımı bilmiyorum ama sonuç bol resim ve çeşit çeşit peynir, meyve v.s. sonrasında kahve için Blue Bottle coffee satan bir yer aramak (rehberimiz
internetten başını kaldıramadı,ara sıra da bana deli gözüyle baktığını farkettim. Bir kahve için de bu kadar gezilmez ki? der gibiydi)gidilen her mekan pazar gecesi olduğundan kapalıydı yani hayal kırıklığı ve asık bir suratla otele dönüş.
Son günümüzde ise sabah kahvaltısı için tramvayla Ferry Plaza’ya gidiş, mutlu son Blue Bottle kahvesi ile kavuşma anı, harika ekşi maya ekmekli ve kahveli bir kahvaltı.(Başka şansları yoktu o kahveyi içmeden dönmezdim) Cowgirl Creamery’den tekrar peynir alışverişi (anlaşılacağı üzere ben bir peynir canavarıyım, görünce dayanamıyor ve hepsi benim olsun istiyorum.) Sonra şehri dolaşırken birden karşıma çıkan bir tabela (Britex Fabrics) ne işimiz var bizim kumaş dükkanında serzenişlerine aldırmadan mağazadan içeri dalmak ve fotoğraf çekmek. Sanki ben bu şehre daha önce gelmiştim duygusu.
Biliyorum yazı çok uzadı, ama sayenizde çok keyifli bir üç gün geçirip, güzel şeyler yiyerek, şehri sizin gözünüzle gezme şansım oldu, bana bu güzellikleri yaşattığınız için 2008 yılından bu yana sessizce sizi takip eden bir okuyucunuz olarak heyecanımı sizinle paylaşıp, teşekkür etmek istedim. (Bu arada arkadaşlarım uzunca bir süre Cenk ve Cafe Fernando adlarını duymak istemediklerini açık bir dille ifade ettiler, bir daha seninle San Francisco’ya gelmeyeceğiz üç günde bütün enerjimizi yemek ve içmek adına tükettin dediler.(Tabii ki şaka) onlar da yedikleri herşeyden çok memnun kaldılar.(Cenk’in rehberliğinde aksi mümkün mü?)
Size ulaşmanın başka bir yolunu bulamadığım için yorumlara yazıyorum. Amacım yazının yayınlanması değil, sadece basit bir teşekkür.
İyi ki varsınız ve hayatımıza bu güzellikler ile bir nebze renk katıyorsunuz.
Tekrar teşekkürler ve sevgiler.
Cenk
Rose – Memnun kalmanıza çok sevindim. Arşivde daha bir sürü fotoğraf var. Keşke vakit bulup onları da yayınlamış olsaydım. En azından güzel pizzalardan yemişsiniz. Ben de aynı sizin gibi tatillerde herkesi oradan oraya sürüklüyorum. Hep bir suçluluk duygusuyla 🙂 Vakit ayırıp yazdığınız için teşekkürler.
Rose
Cenk bey,
Banu Bingör eski bir yorumunda, size bir editör lazım olduğunu söylemişti, sanırım çok haklı.
Bizi binbir tehlike ve emekle çekilmiş bu güzel fotoğraflardan da mahrum bırakmayın. Tarifleriniz kadar fotoğraflarınızın da sıkı takipçisiyiz.
Kısıtlı vaktinizi ayırıp cevapladığınız için asıl ben teşekkür ederim.
zinvsi
Cenk sanırım fotoğraflarda arıza var sonraki fotoğrafa bakmak istediğimde “Sayfa bulunamadı (Error 404)” uyarısını görüyorum düzeltirsen eğer fotoğraflarının büyüsüne tekrar tekrar kapılıp özlem gidereceğim .
Cenk
zinvsi – Haber verdiğiniz için teşekkürler. Galeriyi düzelttim ama her bastığınızda sayfanın otomatik olarak galerinin başına gelmesini bir türlü beceremiyorum. Bunu düzeltmek biraz vakit alacaktır.
Gökşen
Merhaba Cenk,
Hotel Tomo’ya ne rezervasyon sitelerinden ne de verdiğin linkte ulaşabiliyorum. İsmi değişmiş olabilir mi? 2 gün içinde rezervasyon yaptırmam gerekiyor.
Ek olarak, Chez panisse’e de gitmek istiyorum oralara gitmişken. Bayağı ters istikamette kalıyor. Sırf bir akşam yemeği için o civarda kalmak mantıklı olur mu acaba?
Teşekkürler detaylı yazıların için…
Cenk
Gökşen – Evet, adı değişti. Hotel Tomo’nun yeni adı The Kimpton Buchanan. Chez Panisse başka bir şehirde. Orada kalmanıza gerek kalacağını sanmıyorum. Downtown’dan bartla yarım saat içerisinde ulaşabileceğiniz bir yer. Geri dönüşte de barttan inince Über çağırabilirsiniz (taksiden çok daha hesaplı ve bulması daha kolay).
Gökşen
Ahh bu mesaj bana maille gelmedi. Teşekkürler cevabin icin. Su an union square e yakin bir yerde kalıyorum. Pazartesi icin chez panisse e rezervasyon yaptirmistim ama cafe bölümüne. Bahsettigin sekilde ulasmayi deneyecegim restorana. Çok teşekkürler tekrar.