İş günlerimi aratmayacak kadar yoğun bir hafta sonu geçirdim. İşi bıraktığımdan beri birkaç fotoğraf çekimi projesinde yer aldım ama bu seferki ilk defa hem stilistliğini hem de çekimlerini baştan sona benim gerçekleştirdiğim bir projeydi. İleride bir gün otobüs beklerken hazırladığım sandviçi görebilirsiniz. Cumartesi bütün gün alışveriş, eve gelince hazırlık ve çekimlerde yer alacak bir tatlıyı pişirmekle geçti. Sabaha karşı yatıp ilk ışıklarla uyandım. Pazar ve Pazartesi günleri de tüm gün fotoğraf çekimi ve ardından savaş alanını andıran salon ve mutfağı temizlemekle geçti. Salı günü fotoğrafları düzeltmek ve ajans onayıyla geçti, güneş battıktan sonra da ertesi sabaha kadar kılımı kıpırdatmadan yattım. Dünü hafta sonum ilan ettim. Bugün de Binnaz geldi, hiç dağınık çalışmadığım halde her yerden bir yemek kırıntısı çıkınca mutfak dolaplarındaki her şey indi, silindi ve tekrar yerleştirildi. Şimdi de sırtım, belim ve dizlerim ağrıyarak bunları yazıyorum.
Yeterince acındırabildim mi kendimi?
Durun, daha bitmedi. Aslında söylemeye dilim de varmıyor ama, hani işten ayrıldım, blog yazarı oldum, uçuşsun tarifler uçuşsun fotoğraflar diyordum ya…







